Allah'ım bu nasıl bir acı insanın aldığı nefes canını yakar mı canım yanıyor.

214 24 0
                                    

Yiğit kendini dışarı attığında artık  emindi Eylül hamile olduğundan haberi yoktu. Yoksa uyandığında sorduğu ilk şey bebek olurdu. Vereceği tepkiyi düşününce görünmeyen bir el boğazı sıkılıyor nefessiz kalmasını sağlıyordu. Bir polis olarak acıya bağışıklık kazandığını sanıyordu. Daha doğrusu öyle olmak zorundaydı. Etrafında bir sürü cinayet kaza görmüştü bazıları da bile bile kendi ölüme gidiyordu. Ama en çok acıyı arkalarında bıraktıkları yaşıyordu. Onların acılarına şahit oldukça kendi  acılarını hatırlıyor işini yapmakta zorlanıyordu. Yıllar geçtikçe soğukkanlı olmayı öğrenmişti. Ama Eylül’ü acı çekerken görmek kendine taktığı maskeyi yok ediyor bütün tabularını yıkıyordu. 

İçinde büyüyen kargaşayı yok sayıp telefonu eline aldı ve Hakan'ı aradı  ikinci çalışta açıldı. Aslında aklından Hakan’ı aramak geçmiyordu. Ama kafasını dağıtması gerekiyordu, bunun da tek yolu başka bir konuya odaklanmaktan geçiyordu. Telefon konuşması çok uzun sürmedi. Bulunan ceset hala otopsi deydi ve Mert’in babası sabah erkenden gelip teşhis için bekliyordu. Bilgiler ancak  öğlene doğru ellerinde olacaktı. Ne fark ederdi ki o ceset Mert'e aitti sadece evraklar üzerinde resmiyete dökülecek. O zamana kadar Eylül’e bebeği söyleyip söylememe konusunu Gözde ve doktorun karar vermesi en doğrusu olacağına inandı. Bu kadar büyük bir haberi kendisinden duymasını istemiyordu. Daha fazla zarar vermemek için dışarda beklemeye karar verdi.

Gözde biran önce gelse iyi olacaktı Eylül’ün odada tek başına olması hoşuna gitmiyordu. Kendi de giremezdi uyurken bir şekilde idare ediyordu fakat uyanınca gözlerine bakıp ta Mert hakkındaki sorularını ne geliştirebilecek ne de bebeğini kaybettiğini söyleyece gücü vardı. Üstelik şu ana kadar varlığından haberi bile yokken. İsteyerek yada istemeden birilerinden öğrenmesi an meselesiydi. Bunu başkası yapmak zorunda kalacaktı. Onun acısını uzaktan seyretmeye bile dayanamıyordu. Hayatına bir haftadır dahil oluyordu ve bir yabancıydı. Şu durda onu teselli edecek son insandı. Hem kendini bu kadar suçlarken ne diyecekti.

Koridorun sonundaki  asansörün kapısından Gözde göründüğünde yalnız olmadığı için biraz olsun rahatladı. Gözü arkasından gelen Serkan'a kaydı, elindekilere bakılırsa taşıma işi sadece ona kalmıştı. Gözde ile ne kadar yakın oldukları hakkında hiçbir fikri yoktu fark ettirmeden ikisini izledi.

Gözde yanına geldi ve “Uyandı mı? “diye sordu.

“Biraz önce uyandı.” 

“Şimdi nasıl.”

”İyi ama biraz önce gelen hemşire nerdeyse bebeği söyleyecekti.”

Gözde bir an düşünür gibi yaptı sonrada “Ben bir doktorla konuşayım. Nasıl anlatmamız gerektiğini öğrenip ona göre hareket ederiz.” dedi.

Yiğit “Bunu bir an önce yapsak iyi olur çünkü otopsi haberi yakında elimizde olur.” Diyerek huzursuzca yerinde kıpırdadı.

“Bulduğunuz kişinin Mert olduğundan emin gibi konuştun.”

Duruşunu dikleştirip “Aslında eminim her kim öldürdüyse bilerek bize sinyalin geldiği yere yönlendirdi. Neden bilmiyorum ama Mert’i bulmamızı istiyor.”

Gözde de olanlardan kafası karıştığını ifade eder gibi “Manyak mı bu adam hem saklıyor hemde bulmanızı istiyor.” Diye tepki gösterdi. 

“Bunu bende bilmiyorum ama tek bildiğim karşımızdaki kişi çok akıllı. Ama yemin ederim bu günlerini mumla arayacak.” Derken sağlam elini yumruk yaptı.

Serkan ikisi arasındaki konuşmanın bitmesini bekliyordu. Elindekileri Gözdeye gösterdiğinde ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Poşetleri alan Gözde "Önce Eylül'ü bir göreyim sonra doktorla görüşmeye giderim." diyerek tek başına arkadaşının yanına girdiğinde ikiside anlamış gibi dışarda sandalyeye oturup birlikte beklemeye başladılar. 

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin