Hah bir bu eksikti , yandın sen oğlum.

213 26 0
                                    

Cumartesi günü Mert’i bulma umudunu gittiği yerde bırakıp elleri boş dönerken gelen telefondaki adamın sesi  iki gündür kulaklarından gitmiyordu. Güçlü olmak zorunda hissetti. Ama bunu yapacak ne gücü nede kendine inancı kalmıştı. Mert giderken kalbini de kendine güvenini de paramparça etmişti. Arayan her kimse  korkusunu belirgin bir şekilde arttırıyordu. Allah'tan Gözde yanından hiç ayrılmıyordu bu durum kendisi için iyi olsa da arkadaşı içinde endişeleniyordu. Kendisi yüzünden başına bir şey gelirse işte o zaman  yaşayamazdı. İstemese de bir kaç gündür arkadaşını kendinden uzaklaştırmanın yolunu düşünmeye başladı. Belki de en iyisi İzmir’e geri dönmekti. Gözde sayesinde birde Yiğitle tanışmıştı. O da sık sık arayıp iyi olup olmadıklarını soruyordu. Polis olduğu içindi belkide kendini yanında daha bir güvende hissediyordu.

Şimdiyse haftanın ilk iş gününde Gözde ile birlikte Yiğitin yanına emniyete gittiler. Kim bilir belki de arayanın kimliğini öğrenip bu işkenceden bir  an önce kurtula bilecekti. Telefonunun dinlenmesi için özel izin gerektiği için evrak üzerinde aramaları nedeniyle korkusunu yazdığı bir kağıda imzasını atıp işlemleri başlattı. Belki de her kimse yakalanma korkusuyla artık aramaya son verebilirdi.

Yiğit masasında otururken karşısında oturan kızlar için iki çay söyledi. Eylül ise ne yapacağı hakkında hiçbir  fikri yoktu aslında ilk defa emniyete gelmişti. Bir an kendini sorguya alınacak ve ne cevap vereceğini bilmeyen suçlu gibi hissediyordu. Yiğit’in yardımı olmasa buraya ayak bastığı anda geri döner bir daha da arkasına bakmazdı.                                           

Eylül insanların kendi için yaptığı fedakârlığın farkındaydı. Şu anda bile polislerden biri gelip biri gidiyordu ve kendisi oturmuş çay içiyordu. Masanın karşısında duran Yiğit’e bakıp “Artık yapacak bir işimiz kalmadıysa biz gidelim size de bir sürü eziyet ettik.” diyerek Gözdeninde kalkması için bir uyarı yaptı.

Yiğit “Ne eziyeti bu benim işim.” diyerek  tepki gösterdi.

Eylül öyle olmadığını biliyordu bir kez daha “Her şey için teşekkür ederim.” Dedi ve çantasını eline alan arkadaşına “Kalkalım mı?” diye  sordu. Gözdede bulunduğu yerin etkisinden olsa gerek tedirgindi. Arkadaşı ile aynı fikirde olduğunu belli etmek için başını salladı ve ayaga kalktı.

Yiğit giderken “Seni rahatsız edeni en kısa zamanda bulacağız.” dediğinde Eylül hala korkuyordu. Kim böyle bir şey yapardı. Ayrıca arayanın tanıdık olduğuna da inanmıyordu çevresinde kendisini korkutmaktan zevk alacak ruh hastası olduğunu da düşünmek istemiyordu. Aramalar Mert gittikten sonra başlamıştı ve kim olduğunu bildiğine bahse girebilirdi. Tek sorun Mert’in yerini de kimse  bilmiyor yada bilmiyormus gibi davranıyorlardı. 

Yiğit’e bir kez daha teşekkür edip kapıya doğru gittiğinde bir polisin  kendisini izlediği dikkatini çekti. Bir kendine bakıyor sonra başını Yiğit e çeviriyordu. Ne olduğunu düşünürken Yiğit ‘Hah bir bu eksikti , yandın sen oğlum.” Diye içten içe isyan ediyordu. Genç memura bakıp “Mehmet bir şey mi diyecektin.” Dediğinde ya yaptığı resmi söylese o zaman ne halt edeceğini düşündü. Eylül kendisine  bakan polis memurunun “İmzalamanız gereken belge var.“ diye cevaplarken bile gözünü üzerinden çekmediğinin farkındaydı.  

Yiğit’in sesindeki bariz değişikliği kızlarda fark ettiler ve soran gözlerle birbirine baktılar. Genç adamın gerginlikten kalbi deli gibi atıyordu robot resim yaptırdığı polisin ağzından bir şey kaçırma ihtimaliyle. Dikkatini kendine vermesi için “Versene!“ diye sesini bir kez daha yükseltince başını çevirip amirine kağıdı uzatırken göz göze geldiklerinde adamın kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdi. Yiğit de gergin bir şekilde adama bakıyordu. Sadece ikisinin duyacağı bir sesle “Eğer bir aptallık yaparsan yemin ederim bedelini ağır ödersin.” diye tehdit ettiğini kızların duymadığından nerdeyse emindi.

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin