Ben fare olmayı kabul edebilirim. Yeterki Eylül sağ olsun.

127 22 12
                                    

Yiğit bütün geceyi ayakta geçirdi emniyette dört dönüyor ama her seferinde eli boş kalıyordu.

Hakan ve Şule  üçü üç yerden genç  kadından bir iz arıyordu. Şule, Eylül’ün  oturduğu binanın görevlisinden başlayarak sokağındaki kamera kayıtlarını almak için gitti. 

Hakan telefon sinyalinin son göründüğü yere gidip kamera görüntüsü ve görgü tanığı olabilecek bir iz aradı. Kendisi ise amirin büroda kalıp bilgileri tek elde toplanması için emir almıştı. Dakikalar ilerledikçe bulunduğu yerde nefes alamadığı gibi duvarların üstüne üstüne geldiğini hissediyordu. Eylül'ün iyi olduğunu görene kadar içinin rahat etmesi mümkün değildi. 

Artık hata yapma şansı yoktu  arkasını dönüp gitmişti ve olanlar için kendini suçluyordu. Aramaya devam etseydi aralarındaki iletişimi bitirmemiş olsaydı, neden evden çıktığını ve nereye gittiğini bilecekti. İkinci kez onu aptallığıyla kaybedecek duruma gelmişti. İlkinde Gözde'nin tanıştırma çabalarını geri çevirerek ikincisinde ise o kapıyı çarpıp çıktığında. Pişmanlıkları çoğalıyordu ve hata yapmaktan artık yorulmuştu.

Hakan bürodan içeri girdiğinde hiçbir iz bulamadığını söylemesiyle kolu kanadı kırıldı. Ne bekliyorlardı ki sinyalin son görüldüğü yerde ne olduysa telefonu o saatten beri kapalıydı. Nerede nasıl hayatta mı yoksa diye aklından geçirirken düşündükleri yüzünden kendine lanet etti. Dünya dönüyordu ve yaşadığına dair umut etmeyi bırakmak istemiyordu.

Hakan geleli daha beş dakika olmamıştı telefonu çaldı. Ekrana baktığında içini bir umut kapladı ve   'Allahım iyi haber olsun' diye iç geçirdi. Telefonu açıp karşıdaki kişiye " Söyle Mehmet umarım iyi bir haberdir." diye konuştuğunda meraktan ölmek üzereydi.

Bir süre yüzündeki ifadenin değiştiğinden habersiz dinledi. " Evet orayı biliyoruz." diye yanıtladı ve telefonu kapatıp Yiğit'in sorgulayan ifadesiyle baş başa kaldı. Birazdan anlatacakları arkadaşını perişan edecekti. Çaresiz öğrendiklerini söylemek zorundaydı. Gözlerini kaçırıp "Yiğit önemli bir durum var." dediğinde sesi çatalı çıktı.

"Seni dinliyorum."

"Eylül'ün telefonundan sinyal alıyorlarmış."

Yiğit duyduklarından sonra yerinden fırlamış ama emin olmadığı için. "Ne?" diye sorma gereği duymuştu.

Hakan belkide bu haberi verirken kendini hiç  olmadığı kadar çaresiz hisseti. "Yiğit."

Duyduklarından sonra Hakan’ın neresi olduğunu söylemesini bekliyordu. Zaman sanki kendi için durmuştu. Bir an nefes alamadığını hissetti yolunda gitmeyen birşeyler vardı. Aslında ne yolunda gidiyordu ki her şey kendisine karşı gibiydi. Arabasının anahtarını masanın üzerinden aldı ve "Çatlatmada sinyal nereden geliyormuş söyle." diye üzerine yürüdü.

Derin bir nefes alıp "Yiğit kendini toplamalısın. Çok sinirlisin ve düşünmeden hareket ediyorsun." diye uyasını baştan yaptı.

Bir adım daha attı ve dişlerinin arasından "Uzatma." diye bir an önce söylemesini istedi. 

"Sinyalin geldiği yer Mert'i bulduğumuz yerle aynı."

Yiğit duyduğu ile bir an sendeledi. "Ne." diye tek bir kelime bile boğazını yakarak çıktı. Ama Eylül'ün iyi olduğunu görmeye ihtiyacı vardı. Kendini toparlamaya çalıştı. Çalıştı ama hiç kolay değildi, zaten başarabildiği de söylenemezdi. Yinede içindeki yangını görmezden gelip, ayaklarını izin verdiği ölçüde ileri atıldı. Her adımında daha bir güçlendi ve tek düşünebildiği Eylülün kendisine ihtiyacı olduğu ve bir an önce yanında olmaktı.

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin