BP- 47

2.6K 117 12
                                    

Y/N: Multimedia'da gördüğünüz mükemmel resmi @glbayramOn yaptı. Kocaman teşekkür ederim.


"Ruhum her zaman eksik ve yarım kalmıştı."

Gözlerim aralandığında hastanede olduğumu fark ettim. Başımda keskin bir ağrı vardı. Kolumda serum vardı. Ellerimle saçımı dağıtarak doğrulmaya çalıştım.

"Dinlenmelisin," bakışlarımı Ömer'e çevirdiğim de bakışlarının çok keskin olduğunu fark ettim, sinirliydi ve göz göze gelmemek için çaba sarf ediyordu. Bakışlarımı başka yöne çevirdim.

"Ne oldu bana?" Sesim duygusuz bir şekilde çıkmıştı. Madem bana bakmak istemiyordu, gidebilirdi burada olmak zorunda değildi.

"Bayıldın."

Sesi sert geliyordu ve bu durum beni germişti. "Gidebilirsin Ömer, burada olmak zorunda değilsin," dedim.

"Benim yüzümden bayıldın," bakışlarımı tekrar ona çevirdiğim de bu kez göz göze geldik. Mavi gözleri delici bakıyordu ve göz göze gelmemiz kalbimin ritmini değiştirmişti. Bir şeyler olsun istiyordum artık, sonu nasıl biterse bitsin bu belirsizlik beni bitiriyordu. İstemiyorsa da bir daha görüşmezdik. Zor olur muydu? Ben canımdan vazgeçebilecek kadar istemiştim Ömer'i. Artık arafta kalmak ve acı çekmek istemiyordum.

Kolumda ki serumu bir çırpıda çıkardığımda Ömer şaşkınlıkla ayağa kalktı. "Ne yapıyorsun İrem?"

"Gitmek istiyorum." Bacaklarımı sedyeden sarkıttım. Sürekli bayılan biriydim bu yüzden hastanede birçok kez serum yemiştim ve artık alışmıştım.

"Gidemezsin, daha doktor görmedi."

Omzumu silkerek ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. "Ne diyeceklerini biliyorum o yüzden umurumda bile değil," diyerek üstümü düzelttim.

"Nereye gideceksin?"

Gözlerimi kaçırarak Ömer'e bakmadım. Kafamı kurcalayan bir başka soru da buydu. Nereye gidecektim? "Bilmiyorum," diyerek bir kez daha omzumu silktim. Yanından geçip gitmek için hazırlandığım da kolumu kavrayarak durdurdu.

"Neden böyle davranıyorsun İrem?" Gözlerinin içine baktığımda sinirle karışık tuhaf bir duygu daha sezdim.

"Sana bir soru sordum ve sende cevabı bana dolaylı yoldan cevapladın, artık sana engel olmak istemiyorum," sözcükler dudaklarımdan o kadar duygusuz dökülmüştü ki bir an ben bile kendime inanamamıştım.

Kolumu kavradığında yüzümü ona döndüm ve bir an şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Yüzü fazlasıyla kötüydü. Gözlerinin çevresi kıpkırımızıydı. Kaşlarım çatıldığında ne yapacağımı şaşırmıştım. Dudaklarını aralayarak tekrar kapattı. Sanki bir şey söylemek istiyormuş gibiydi. "Gitme İrem," kelimeler dudaklarından döküldüğünde gözlerimi sımsıkı kapattım ve kendimi bir rüyanın içinde sandım. Gözlerimi aralayarak Ömer'e baktım. "Gitmeni istemiyorum." Yutkunarak bir kez daha yüzünü inceledim.

"Ama hala Ecrin'i seviyorsun," yumuşayan duygularım Ecrin adını duyunca eski haline geri dönerek sinirlenmişti. Hala onu seviyordu ve beni de yanında istiyordu. Böyle bir şeyi kabul edemezdim.

"Hayır, yani evet ama öyle değil." Kolumu sımsıkı ellerinden kurtararak yürümeye başladım. Bana net bir cevap veresiye kadar birbirimizi görmemeliydik. Böylesi daha iyi olabilirdi. Bir süre hızlı adımlarla yürüdükten sonra yavaşlayarak arkama baktım ve hiç kimsenin olmadığını gördüğümde olduğum yere çökerek ağlamaya başladım. Ömer peşimden gelmemişti. İstemiyordu çünkü. Hastanenin ortasında dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordum ve kimse yanımda değildi. Bugün sabah sinir krizi geçirirken duyduğum ses haklıydı.

Kimse.

Kimse beni önemsemiyordu. Beni kimse istemiyordu. Beni kimse sevmiyordu. Kimse elimden tutmuyordu.

Hıçkırıklarım boğazımı düğümlemeye başlamıştı. Ağladım. Ağladım ve ayağa kalkarak garip bakışlar arasında hastaneden ayrıldım. İçim sızlıyordu. Gerçekler her zaman canımı yakmıştı. Dışarıya adım atar atmaz, kendimle baş başa kaldığımı fark ettim. Korkuyordum. Bir gün herkes beni bırakarak gidiyordu. Yalnız kalıyordum. Kimse benim ne halde olduğumu düşünmüyordu.

Neredeydim ya da evime nasıl gidecektim bilmiyorum ama yürümeye başladım. Yanımda hiç para yoktu. Eşyalarım Ömer'de kalmıştı ve saat geç olmuştu. Umursamadım. Sadece yürüyordum ve bir yandan zihnimde dolaşan saçma sapan düşünceleri susturmaya çalışıyordum. Keskin bir ağrı vardı ve ne yaptığımı bilmiyordum.

Şu an hızla gelen bir arabanın önüne atlasam ve hayatıma son versem arkamdan kimler üzülür ya da şöyle demeliyim kim üzülür. Yüksek bir binadan kendimi boşluğa bıraksam da ölür müydüm? Acı çeker miydim? İnsanların yoklukları kadar acıtır mıydı canımı? Hayatım gözlerimin önünden geçer miydi? Son nefesimi verirken kimin yüzünü görürdüm? Son nefesim. Son.

Gözlerim karardığında bir yere tutunma ihtiyacı hissettim. Ölmek istiyordum. Artık yaşamamın bir anlamı yoktu. Ben şimdiden pişman olmuştum Ömer'den ayrıldığım için günlerce, haftalarca bu acıyı nasıl dindirebilecektim?

Bana neden gitme dememişti? Neden peşimden koşmamıştı? Neden kolumdan tutarak bağırıp çağırıp gidemezsin dememişti?

Çünkü o da istemiyordu beni. Çünkü bana acıyordu. Bana gerçekten acımış mıydı? Ben ona en gizli, en özel şeylerimi anlatırken o sadece bana acımış mıydı? Bana acınmasından nefret ettiğimi bildiği halde bana acıdığı için beni yanında tutmuştu.

Kalbim bin parçaya ayrıldığında başım dönmeye devam ediyordu. Yürüyemeyecek kadar halsiz hissediyordum kendimi. Yolun sonundaki ışık da artık sönmüştü ve tutunduğum son dalda kopmuştu. Yere son hızla çakılıp ölmeyi mi beklemeliydim yoksa nefes almak için çırpınmalı mıydım?

Bir süre kaldırımda oturarak kafamı toparlamaya çalıştım. Biraz daha iyi hissetmeye başladığımda ayağa kalktım ve yavaş adımlarla ilerledim. Kayboldum. yolumu buldum. Yeniden kayboldum ve nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm, yürüdüm. Sonra uzaktan evimi gördüğümde duraksadım.

Evim.

Bana o kadar yabancı geliyordu ki.

Nefesim bir kez daha tıkandığında gözlerim dolmaya başlamıştı. Eve doğru yürümeye başladım. Geceyi sokakta geçiremezdim. Bir süre kapıda durarak çalıp çalmamak arasında gidip geldim ve gözlerimi kapatarak zili çaldım.

Birkaç dakikan uzun beklediğim de kaşlarım çatıldı. Yavaşça kapı açılıp bir kadınla karşılaştığımda daha çok şaşırdım. "Şenay evde mi?"

"Evet, yukarıda. Haber vereyim." Yabancı bir aksanla beni içeri aldı ve yukarı çıktı. Dekorasyon o kadar çok değişmişti ki bir an kendi evimi tanıyamadım. Gözlerim tekrar dolduğunda evimi incelemeye başladım.

Şenay merdivenlerde gözüktüğünde evi incelemeyi kestim. Göz göze geldiğimizde bana kibirle baktı. "Neden geldin?"

"Burası benim evim."

"Son zamanlar da hiç uğramadın, burası artık senin evin değil İrem. Bunu kabul et artık."

Gidecek bir yerim yoktu. Beni kabul edecek kimse yoktu. "Babamın vasiyeti daha gelmedi, en azından gelesiye kadar bu evde kalma hakkım var," diyerek merdivenleri tırmandım.

"Çok alışma çünkü gideceksin," dedi arkamdan. Ev o kadar çok değişmişti ki, babamın, annemin hiçbir izi yoktu evde. Odama geldiğimde tek değişmeyen kısmın bu oda olduğunu fark ettim. Dağınık ama benim odamdı. Beni yansıtıyordu. Eşyalarımın hiçbirini burada bırakma niyetinde değildim ama gidecek bir yerim olmadığı gibi o kadar eşyayı yanıma alma şansım yoktu. Umarım babam vasiyet bırakırken aklına gelmişimdir ve beni de düşünmüştür.

Yatağıma çökerek ne yapacağımı düşündüm. Dizlerimi karnıma çekerek başımı yasladım ve ağlamaya başladım. Elimden daha fazlası gelmiyordu. Çırpınıyordum ve boğulmak üzereydim.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin