BP- 55

2K 79 2
                                    

"Neden öyle söyledin? Neden adamın son kalan umudunu da sen yıktın?"

Ellerimle kulaklarımı bastırarak zihnimi susturmaya çalıştım. Kendimi affetmeyecektim. Birkaç kez doktorlardan haber almaya çalışmıştım ama kimse bir şey söylemiyordu. Eğer birisi direkt bana Ömer bir daha asla geri gelmeyecek, onu bir daha görmeyeceksin dese çılgına dönerdim.

Düşüncesi bile beni mahvederken yokluğu nasıl bir acıdır?

Odada tur atmaya başladım. Olayın üzerinden bir hafta geçmişti. Bu bir haftada doktorumla hiç görüşmemiştim, kimse yanıma gelip bir şey dememiş ya da sormamıştı. Öylece odamda kalarak günlerin geçmesini bekliyordum. Son günlerde sadece adamın çığlığı ve zihnimde neden söyledin sözcükleri dolaşıyordu. Buradan kurtulmama çok az kalmıştı. Kurtulacak ve Ömer'in yanına dönecektim. Sonra her şeyi silecek ve hayatıma temiz bir sayfa açacaktım.

Yapacaktım bunları.

Yani umut ediyordum.

Artık önümde engel olan hiçbir şey yoktu. Mutlu olmamı engelleyen kimse yoktu.

Derin bir nefes alarak gözlerimi sımsıkı kapattım ve her şeyin iyi olacağını kendime tekrarladım. Birkaç kez daha söylediğimde daha iyi hissediyordum. Sakinleşmiş bir şekilde yatağıma geri döndüm ev uzanarak gözlerimi kapattım. Uyku büyük bir düşmanımdı. Üzgün olduğum hiçbir zaman diliminde uyuyamıyordum. Sabaha kadar bekliyor ve güneşin doğuşunu izliyordum. O an havada oluşan doğa harikası beni büyülüyordu.

Tıpkı her Ömer'in yüzüne baktığımda içimde oluşan duygular gibi.

Sarılmayı, ellerini ellerimde hissetmeyi ve gülüşünü o kadar özlemiştim ki. Hasret çekiyordum aynı şehirde olmamıza rağmen. Bir şeyler sanki mutlu olmamızı engelliyor gibi. Sanki ellerimi uzatsam ona dokunabilecekmişim gibi ama bir yandan da toz bulutu olup dağılacakmış gibi.

Tuhaf hissediyordum.

Onun yanında bulutların üzerine çıkıyor ve daha önce hissetmediğim şeyleri hissediyordum. Beni mutlu ediyordu ama ne olarak mutlu ettiğini bilmiyordum. Sadece bana acıdığı için mi yoksa o da benim gibi bana karşı özel bir şeyler hissediyor mu?

Acaba hiç durup dururken aklına düşüyor muyum ya da aniden aklına gelip beni saatlerce düşünüyor mu?

Benim nasıl olduğumu hiç merak ediyor mu diye kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Çünkü Ömer benim aklımdan tek bir saniye dahi çıkmıyor. Her anımda aklımda. Gözleri sürekli gözlerimin önünde, nefesini boynumda duyumsuyorum, ellerini belimde hissedebiliyorum.

O da bunları hissetsin istiyordum. O da benim gibi acı çeksin istiyordum. En olmadık yerde aklına düşüvereyim istiyordum.

Ama öyle olmadığını biliyordum.

Onun hiçbir zaman aklına gelmeyeceğimi, beni bir an olsun düşünmeyeceğinin farkındaydım. Onun için neydim ki? Ne ifade ediyordum ki? Beni neden düşünsün ki? Kimdim ben?

Kim?

Yaralarını sarmaya çalışan küçük bir kız çocuğu, sanki oyuncaklarım elimden alınmış gibi. Korkuyordum. Her şeyden deli gibi korkuyordum. Beni bir gün gerçekten bırakmasından korkuyordum.

Bırakacaktı.

Elbet bir gün o gün gelecekti. Sadece o güne kadar kendimi hazırlamalıydım. Bir şekilde o duruma kendimi hazırlamam lazımdı.

Odamın kapısı açıldığında bakışlarım anında kapıya çevrildi. Bir hasta bakıcı yemeğimi getirdiğinde istemediğimi söyledim. Beni dinlemeden masaya bıraktığında gözlerimi devirdim.

"O adam nasıl?"

"Sürekli gelecek diye sayıklıyormuş," diyerek odadan çıktı.

İçim acıyla burkuldu. Gerçekten de ne yapmıştım ben böyle? Adamı daha fazla üzmüştüm. Ona kimse inanmıyordu birde ben böyle yaparak o bataklığa onu daha fazla hapsetmiştim. Onu da kendi iğrenç bataklığıma çekmiştim. Yardım etmem ve kurtarmam gerekirken daha fazla saplanmasına sebep olmuştum. Tırnaklarımı avuçlarıma daha fazla batırdım.

Yatağımda doğrularak başımı duvara yasladım. Ne yapacaktım şimdi? O adama nasıl yardım edecektim?

Hiçbir şey.

Odamın kapısı tekrar açıldığında bir hemşire içeri girdi. "İrem doktorun seni bekliyor," diyerek odadan çıktı. Yerimden kalkarak doktorun odasına doğru ilerledim. Kapıyı çalmadan içeri girdim. Buranın bir iyi yönü ise ne dediğine ya da ne yaptığına bakmıyorlardı bile. O an içimden nasıl gelirse öyle davranıyordum. Bir gün ardı ardına kapıyı çalarken bir günde hiç kapıyı çalmadan içeri dalıyorum. Kimse ne yaptığını sorgulamıyor. Ağlıyor, bağırıyor, çığlık atıyordum kimse neden öyle yaptığımı sormuyordu, sadece koluma bir iğne saplıyor ve odama taşıyorlardı. Bu güzeldi.

Doktor bana baktığında karşısına umursızca oturdum.

"İrem nasılsın?"

"Aynı," klasik soruyu atlattıktan sonra ne soracağını düşünmeye başladım.

"Biliyorsun ki artık çıkmana bir hafta kaldı. Bu senine son görüşmem. Anlaşmamıza göre bir ay burada kalacaktın ve bir ayı doldurmak üzeresin. Bana kalsa biraz daha burada kalmanı isterdim ama senin tercihin. Hayat tamamen senin. Ömer'e sonuna kadar güvenebilirsin ya da bırakmayacağını düşünebilirsin. Hatta sana bazı şeylerde çok yoğunlaştığım için bana kızmış olabilirsin ama onların hepsi senin iyiliğin içindi," soluklanmak için birkaç saniye durdu, "narin ve kırılgan birisin ve senin daha fazla hayattan yara almaman için dedim ama beni dinlememek için direndin, olsun. Sen sadece iyi ol ve kendine dikkat et," dedi.

"Teşekkür ederim," yerimden sessizce kalkarak kapıya doğru ilerledim.

Buraya kadardı. artık önümde hiç engel yoktu. Çıkacaktım buradan.

Kurtulacaktım!


Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin