BP- 25

4.1K 174 4
                                    

Y/N: Kitap ile ilgili duyurular ve resimler için instagram- wattpad_kitapkurdu. Kişisel hesabım- eysanbasturk
Multimedia: Bela Sokağı çalışması var.
Playist: 30 Seconds to Mars- A Beautiful Lie
İyi okumalar!

Nefretle baktım. Canım gerçekten yanıyordu. Kolumda iğne izleri vardı. Saçlarım dağılmıştı. Uzun süredir yıkanamıyordum, yıkanma sırası bana gelmiyordu. Aldığım çeşitli ilaçlar yüzünden zaman kavramını yitirmiştim. Kaç saat, kaç gün, kaç haftadır buradaydım? Odamdan sessizce çıkarak koridorlarda dolanıyor, bulduğum ilk sessiz yere çöküyor ve boş boş bakınıyordum. Zihnim düşünmek için fazlasıyla yorgundu. Konuşmuyordum. Doktorlar konuşmam konusunda fazlasıyla ısrarcıydı. Buraya terk edilmiştim. Buraya getirilmeden önce sinir krizi geçirmiştim. Daha önceden de olmuştu ve doktorların kesin bir emriyle bir daha olursa hastaneye yatıracaklarını söylemişlerdi.

Buraya geldiğimden beri kimse beni ziyarete gelmemişti. Unutulmuş ya da buraya terk edilmiştim.

Odamdan dışarı çıktım. Birkaç adım atmıştım ki bir hemşirenin bana seslendiğini duydum. Aldırmadan yürümeye devam ettim. "İrem! İrem buraya gel, yemek saatinde odandan dışarı çıkmak yasak," dedi. Onu umursamadan hala yürüyordum. Kolumdan hızla çekerek odaya sürüklemeye başladı.

"Bırak beni!" Acıyla bağırdım. Kolumda ki yara izlerim acıyordu. Zorla odaya getirerek beni ittirdi. Yere kapaklanarak düştüm. Sinirle ayağa kalkarak karşısına dikildim. Bana ne yapabilirsin bakışı atıyordu. Dayanamayarak yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatarak yüzünü buruşturdu. Bu sefer ben gülümsüyordum. Gözlerini açtı, yediğim sert bir tokatla dengede durmaya çalıştım. Bir tane daha tokat attı kolumdan yakalayarak düşmemi engelledi. Sırtımı duvara dayayarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Bir dahaki sefere canını daha fena yakarım," diyerek kafamı duvara vurdu. Daha sonra beni bıraktı. Ayaklarım tam yere basamağı için duvara dayanarak yere düştüm.

"Bu yaptıklarını doktorlara anlatacağım." Dediğim şeye güldü. Ellerini beline koyarak bana döndü.

"Sence deli bir hastaya mı yoksa burada kıdemli olan bir hemşireye mi inanırlar. Ha! Şikayet edecekmiş, et bakalım." Kahkaha atarak odadan çıktı. Yüzümü buruşturarak bir süre olduğum yerde kaldım. Haklıydı, onu şikayet etsem bile kimseyi inandıramazdım.

Odanın kapısı açılarak bir başka hemşire girdi. "Sana yemek getirdim, yemen gerekiyor yoksa açlıktan öleceksin," diyerek masaya tabakları bıraktı. Canım bir şey yemek istemiyordu. Doğru düzgün hiçbir şey yememiştim. Yerden kalkmaya çalışarak odadan çıktım. Koridora baktığımda kimse yoktu. Yemek saatinde genellikle kimse odasından çıkmazdı, fırsattan istifade bende türlü yerlere gider orada vakit geçirirdim.

Merdivenlerden aşağıya indim. Florasan lamba olmasına rağmen aydınlatma yetersizdi. Ürkek adımlarla ilerledim. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Uzaktan piyano sesi duyduğumda olduğum yerde bir süre durdum. Sesi dinlemeye başladım. Gerçekten duyuyor muydum yoksa kafamdan mı kurmuştum bilemiyordum. Sesin geldiği yöne ilerledim. Aralık duran bir kapının hemen arkasından geliyordu ses. Tereddütlü bir şekilde aralık duran kapıyı ittim. Kapı gıcırdamıştı. Piyanonun başında çalan kişi sesi duyunca kapıya doğru döndü. "Kim var orada?" dedi. Elleriyle yoklayarak kenarda duran çubuğu eline aldı. "Kim var orada?" Sesi endişeli çıkıyordu. Olduğum yerde sadece durdum.

"Afedersin, seni korkutmak istememiştim. Piyanonun sesi güzel geliyordu," dedim. Kaşları çatılarak ayağa kalktı. Gözleri görmüyordu. İçimde bir şeyler parçalandığını hissettim.

"Senin buraya gelmen yasak," dedi. Üzerinde hastane kıyafeti vardı. Demek burada kalıyordu. Onu daha önce hiç görmemiştim.

"Yasak olduğunu biliyorum ama kimse beni durduramaz." Sesimi düz tutmaya çalıştım. "Peki, senin burada ne işin var?"

Çubuğu kullanarak oturduğu tabureye geri döndü. "Bende buranın hastasıyım, yıllardır burada kalıyorum," dedi.

Boş bir sandalyeye oturarak çocuğa baktım. Hemen hemen aynı yaşta olmalıydık.

"Biraz önce çaldığın parçayı yeniden çalar mısın?" Başını sallayarak çubuğu biraz önce aldığı yere koydu. Tuşların sesini duyduğum ilk anda gözlerimi kapattım ve sesin varlığını hissetmeye çalıştım. Birkaç yaş gözümden yanağıma yuvarlandı. Neden ağladığım hakkında bir fikrim yoktu. Piyanonun dedi fazla acıklıydı.

Parçayı bitirdikten sonra bana döndü. Alkışlayarak ayağa kalktım, bir şeyler gevelerek hızla odadan çıktım. Boğazım düğümleniyordu. Duygu karışımı yaşıyordum. Duvara dayanarak kaydım ve yere oturdum.

En son yerden kalktığımda gözümde yaş kalmamıştı. Gözlerimi sabit bir noktaya dikmiş sadece ağlamıştım. Bunun sebebini bilmiyordum ama ona üzülmüştüm.

Odama çıkarak yatağıma yöneldim. Masanın üzerinden yemekler alınmıştı. Yatağı yatarak gözlerimi bu kez tavana sabitledim. Birazdan ilaçlarımı verecek hemşire gelecekti. Aklıma birden o düştü. Tekrar gözlerim dolduğunda düşünmemeye çalıştım. Doğuştan mı yoksa daha sonradan mı kör olduğunu merak ettim.

Odamın kapısı açıldı. Gülümseyerek hemşire yaklaştı. "İlaçlarını getirdim," diyerek avcuma beş, altı tane renkli hap doldurdu. Su uzatarak içtiğimden emin olmaya çalıştı. Hemşire odadan çıktıktan sonra ağzımda duruttuğum hapları çıkardım. Sakladığım bir yer vardı. Yeni gelen ilaçları oraya ekleyerek kapattım. Bu ilaçlar iyi olmamı sağlamayacaktı o yüzden içmeme gerek yoktu. Beynimi uyuşturuyordu. En önemlisi de düşünmemi engelliyordu. Bu aralar en çok düşünmeye ihtiyacım varken düşünmemi engelleyen şeylere engel olmalıydım.

Aklımda hala piyano çalan ve kör olan çocuk vardı. Kendimi ona yakın hissediyordum. Durumu beni üzmüştü ama benim asıl üzüldüğüm nokta başkaydı ve ben bunun sebebini bilmiyordum.

Yarın aynı saatte tekrar oraya gitmeye karar vererek uyumaya çalıştım. Bu sefer onunla konuşacaktım. Belki yakın arkadaş olurduk. Buradaki sıkıcı günlerime derman olabilirdi.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin