BP- 72

1.9K 76 7
                                    

Salonda oturmuş öylece bekliyordum, içim içimi yiyordu. Bir şey olmasından deli gibi korkuyordum. "İrem sen yat," Buğra'ya bakarak başımı iki yana salladım. İstesem de uyuyamazdım. Uyumayı zaten sevmiyordum, sürekli kötü rüyalar görüp duruyordum.

"Yatmalısın, belki gelmeyebilir bu gece," dediğin de ayağa kalkarak pencereye doğru ilerledim.

"İstesem de uyuyamam Buğra, ne zaman gelirse gelsin bekleyeceğim ben," dediğimde Buğra bana sen bilirsin der gibi baktı. Kollarımı kavuşturarak pencere de dikilmeye devam ettim.

"Ben yatıyorum iyi geceler," diyerek merdivenlere yöneldi.

Salonda tur atıp durdum, arada koltuğa oturarak bacalarımı kendime çekip bekledim, pencere de nöbet tuttum ama gelmedi. Ömer gelmedikçe endişem artıyordu. En son koltuğa uzandığım da gözlerimi kapatmıştım. Sonra bir ses duyduğum da gözlerim aniden açıldı. Ömer sessiz bir şekilde içeriye girdiğin de başımı kaşıyarak ayağa kalktım.

"İrem neden uyumadın?"

"Seni bekledim," uykulu çıkıyordu. Sonra gözüme sargılı kolu takıldığında gözlerim büyüyerek koluna baktım.

"Koluna ne oldu?" Hızla yanına doğru ilerledim. Kolunu tutarak Ömer'e şaşkınlıkla baktım. Elimle vücudunu yoklamaya başladığım da beni durdurdu.

"Sakin ol ben, iyiyim."
Hala endişeyle Ömer'e bakıyordum, bir şey olacağını hissetmiştim.
"Basit bir sıyrık sadece."

"Basit mi? Nasıl basit bir şey. Silahlı çatışmanın ortasında kaldın."

"Tamam, iyiyim ben." Elini belime yerleştirerek beraber yürümeye başladık. "Uyuyalım artık," dediğinde başımı evet anlamında salladım. Bana yaptığı onca şeyi bir saniye de silip atmıştım. Bana yaptıklarından ondan nefret ettiğim halde gecenin karanlığında yine ona sarılmıştım. Yine ondan medet ummuştum. Aciz miydim? Belki evet. Hala bir sevgi bekliyor muydum? Evet. Ben hala büyümemiş bir çocuktum. Ben hala aç bir şekilde bana verilecek olan sevgiyi bekliyorum.

Bir odaya girdiğimizde bana yabancı gelen eşyalara baktım. Buğra'nın evi biraz daha dağınık ve karışık döşenmişti. Yatağa zorlanarak yattığında acısını sanki ben duyumsuyormuşum gibi yüzümü buruşturdum. Acısını almak istedim. Yatağa yatmayı başardığında yastığını düzeltti ve yanını açarak eliyle buraya gel işareti yaptı. Günlerdir bugünü bekliyordum. Günlerdir ona sarılma hayaliyle yanıp tutuşuyordum ama bir an tereddüt ettim bu yaptığım normal bir şey değildi. Beni aşağılık durumuna düşürmüştü, beni ittirmişti, beni bahisin ortasında bırakmıştı. Yüzündeki ifadeyi görmüştüm. Yüzünde benden nefret eden bir ifade vardı. Başımı iki yana sallayıp arkamı döndüğünde şaşırdığını tahmin edebiliyordum çünkü o ne zaman isterse gelmiştim, ne zaman istemezse gitmiştim. Çünkü ben onu sevmiştim. Ben onun için her şey yapmıştım ama şimdi yapmayacaktım. Belki daha fazla acı çekecektim belki sabaha kadar uyuyamayacaktım ama bu sefer onun dediğini yapmayacaktım işte.

Kırılmıştım.

Tahmin edemediği kadar, bilmediği kadar kırılmıştım.

"İrem neden gelmiyorsun?"

Sesini duyduğumda gözlerim dolmuştu. Canım yanıyordu. Bana ne yapmıştı böyle? Ben ne ara kendimi kaybetmiştim? Hayatıma kimseyi sokmamıştım bugüne kadar, ben odasından çıkmayan bir kızdım, hayatım kitaplardan ibaretti. Şimdi ne değişmişti?

O da beni sevsin istemiştim. Beni koruyordu, bana iyi davranıyordu ama beni sevmiyordu. Bu canımı daha çok yakıyordu. Bu ölme isteğimi tetikliyordu.

Ölmek istiyordum.

Eğer şu an, şu dakika beni bırakırsa savrulurum, yolumu bulamam, kaybolurum. Ölürsem bunların hiçbirine şahit olmam. Bana verdiği onca söz, onca güven sözcükleri yalandan ibaretti. Bırakacaktı. Bırakıyordu. Kum saati gibi, süresi bittiğinde arkasına bakmadan bırakıp gidecekti.

Acaba hiç vicdanı sızlıyor muydu? Hiç ne halde olduğumu görebiliyor muydu? Biliyor muydu ne hissettiklerimi?

Odadan çıkıp tekrar aşağıya indiğimde ellerimle yüzümü kapatıp sessizce ağlamaya devam ettim. Ben onsuz hayatıma devam edemezdim. Ben onsuz nefes alamazdım. Ben onsuz yaşayamazdım.

"İrem neyin var?" Buğra hızla yanıma geldiğinde bana sımsıkı sarıldı. "Niye ağlıyorsun?"

"Canım yanıyor Buğra." Eliyle yaşları sildiğinde bana üzgünce baktı.

"Böyle olmasını istemezdim İrem ama bak şu an yanında, hala seni korumaya çalışıyor, Onun bugünler de sadece kafası karışık. Hepsi bu," dediğinde başımı iki yana salladım.

"Sadece o değil, ben ilk defa Ömer'i bu kadar bitmiş görüyorum. Ömer böyle birisi değildi. Dizlerimin üstüne çöküp ona bağırarak ne kadar sevdiğimi göstermek istiyorum. Onu sevdiğimi hissetmesini istiyorum. Bilsin istiyorum."

"Zaten biliyor İrem."

"Biliyor da neden acı çekmemi izliyor? Neden böyle davranıyor?" Sesim isyan edermiş gibi çıkıyordu, kelimeler boğazımda takıldığında ellerimi salladım. Yorulmuştum ya. Tükenmiştim.

Benim hayallerim onun gözlerinde kaldı, soldu, tükendi.

"Bilmiyorum İrem ama kendini bu kadar yıpratma."

Buğra bile kendimi yıprattığımı fark ettiği halde o neden göremiyordu beni ya? Gözlerimin içine baktığında her şeyi görebiliyordu, hissedebiliyordu şu an acı çektiğimi neden göremiyordu? Bu kadar mı umurunda değildim.

Başıma öpücük kondurarak ayağa kalktığında daha fazla ağlamaya başladım.

Benim başımdan sadece Ömer öpebilir diye bağırmak istedim. Beni sadece Ömer sarabilir demek istedim. Çığlık atmak istiyordum. Yanına gidip yakalarını tutmak ve ona bağıra çağıra her şeyi anlatmak istiyordum. Beni görmesini sağlamak istiyordum.

Ama gidemezdim işte, o kadar cesaretim yoktu.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin