BP- 41

2.9K 106 2
                                    

Kelimelerin yetersiz kaldığı ortama baktım. Gözlerim ağlamaktan şişmişti. Bırakmıştım artık. Her şeyi oluruna bırakmış bir şekilde öylece önüme bakıyordum. Havada dans eden kuşlar takıldı gözüme ve bir anlığına onlara imrendim. Kanatlarının çırpınışını izledim. Özgürlerdi. Uçabiliyor ve istediği her yere gidebiliyorlardı. Benim içinde bulunduğum kafesimin kapısı açılmıştı ama kanatlarım çok önceden koparıldığı için uçamıyordum. Kanatlarımı benden almışlardı. Bir daha uçamayayım diye. Gözlerimi kuşlardan alıp ileride ki kalabalığa baktım. Hazır değildim! Kulaklarım uğuldamaya başladığında derin bir nefes alıp birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Ömer kolumdan tutarak yürütmeye devam ediyordu ve gözlerimi kapattığım için ayaklarım birbirine dolandı ve tam yere kapaklanacağım sıra Ömer güçlü elleriyle kolumu kavrayarak tuttu.

"Sana uyu demiştim!" Sinirle tıslayarak kolumu biraz daha sıktı.

Bedenim alev almış gibi yanıyordu ve hala kulaklarım uğuldamaya devam ediyordu. Bunun uykusuz kalmamla bir ilgisi yoktu. Sadece mezarlığa gelmeyi sevmiyordum. Bir an önümde küçük bir kız çocuğunun yürüdüğünü gördüm. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. Kaşlarım çatılarak kız çocuğuna baktım. "Anne!" Diyerek birden koşmaya başladı. Elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı. Göğüs kafesim sıkıştığında olduğum yerde durdum, yıllar önceki halime baktım. Annemi kaybettiğim zamanlar... Benim için yıkımdı. Anlamamıştım ilk önce, geleceğini düşünerek günlerce beklemiştim. Günlerce anneme resim çizmiştim. Sonra gelmeyeceğini anladığımda yıkılmıştım. Gözlerim yanmaya başladı ve sımsıkı kapatarak Ömer'in kolunu sımsıkı kavradım. Tekrar gözümü açtığımda küçüklüğüm yoktu.

"İyi misin?" Ömer tekrar bana baktığında yutkundum.

"Küçüklüğüm, annemi ilk kaybettiğim zaman ki halim canlandı," sesim boğuk çıkıyordu.

Beni kendine yaslayarak başıma minik bir öpücük kondurdu, bunu bugünlerde sürekli tekrarlıyordu. Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum ya da güçlü elleri tarafından korunuyormuşum gibi. Ömer babamın boşluğunu kapatabilirdi. Yüzünü incelediğimde sakallarının çıktığını fark ettim. Gözlerinin çevresi kırmızıydı.

Dün ona ceza olarak kapatıldığım odayı gösterdiğim de çılgına dönmüş gibi sürekli gitmekten bahsetmişti. Gitmek isterdim ama o evde doğmuştum, o evde annemi kaybetmiştim, annemin anıları vardı. Kopamazdım. Arkamı dönerek ben gidiyorum artık diyemezdim.

"Düşünme artık bunları, buraya gelmemeliydin," dedi. Gözlerimi tekrar mezarların olduğu yere çevirdim. Derin bir sükunet vardı. Sessizlik, her yeri içine almıştı. Yanaklarım ıslandığın da uzun süredir tuttuğum yaşlar yanaklarımdan yuvarlanarak aşağıya düşmüştü. Çok uzun süredir kendimi tutuyordum. "Ağlama!" Sesi emir verir gibiydi. Bırakmıştım artık kendimi, hıçkırıklarım bedenimi sarsıyordu. Boğazım düğümleniyordu.

"Yürü geri dönüyoruz," beni çekiştirmeye başlayarak yürüdü. Kararsız kalmış bir şekilde ileride toplanan kalabalığa baktım.

"Ömer dur, son kez babamı görmek istiyorum." Kolunu kavrayarak durdurdum. Bana kararsız bir şekilde baktı.

"Ağlıyorsun ve üzülmeni istemiyorum. Artık canının acımasını istemiyorum." Elimi sımsıkı kavrayarak topluluğa doğru ilerledi. Pınar ve Onur'u gördüğüm de bana doğru koşarak geldiler. Önce Pınar sımsıkı sarıldı.

"Bunun olmasını istemezdim İrem, böyle bir şeyin başına gelmesini istemezdim," dedi. Hiçbir şey söylemedim ve Pınar'dan ayrılarak Onur'a sarıldım.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin