Sabah gözlerimi rahatsız eden güneş ışığıyla açtım. Ömer hala uyuyordu ve eli beni sararcasına belimdeydi. Rahatsız etmemek için kıpırdanmadım. Yüzü göğsüme düştüğünde kaşlarım çatıldı. Saçlarına elimi daldırarak okşamaya başladım. Fazla yumuşaktı. Bu sefer minik bir buseyi ben ona kondurarak yavaşça yataktan kalktım. Bana iki beden büyük gelen tişörtle beraber aşağıya indim. Mutfağa girdiğim de son derece düzenli ve temiz olduğunu fark ettim. Bu kadar titiz ve düzenli olması garipti. Buzdolabının kapağını açtığımda ağzına kadar dolu olduğunu gördüm. Bir şeyler hazırlamalı mıydım hiç bilmiyordum. Mutfak konusunda son derece kötüydüm. Buzdolabına boş bakışlarımı göndererek kapısını kapattım ve kapıda duran Ömer'le göz göze geldim. Korkarak bir adım geriledim.
"Ödümü kopardın!" Kıkırdayarak bana yaklaştı ve belimi tutarak kendine bastırdı.
"Filmlerde ki gibi bana kahvaltı mı hazırlayacaktın ama güzelim unuttuğun bir şey var. Biz sıradan bir filmin sıradan karakterleri değiliz. Sen daha yemek yapmasını bilmiyorsun," diyerek bir kez daha kıkırdadı ve sesi içimi gıdıkladı. Benden ayrıldığında dağılmış saçlarını geriye atarak biraz daha dağıttı.
"Yemek yapamadığımı nereden biliyorsun?"
Sandalyeye oturarak geriye yaslandı. "Beni çok hafife alıyorsun. Senin bile bilmediğin birçok şey biliyorum."
Sinirle kaşlarım bir kez daha çatıldı. "Benim hakkımda benim bile bilmediğim şeyler mi?" kıkırdadım, "Güldürme, benim hakkımda çok az bilgiye sahipsin." Ellerimi kollarıma sararak bankoya yaslandım.
Yerinde doğrularak bana baktı. Dirseklerini masaya dayayarak gözlerini gözlerime dikti. Birkaç saniye sonra gözlerimi kaçırmıştım.
"Bir insanın gözlerinin içine çok uzun bakamıyorsun, utanınca saçlarını çekiştiriyorsun, hiçbir zaman arkadaş edinmedin çünkü sahte ilişkilerden nefret ediyorsun, ne olursa olsun o kadar merhametlisin ki her şeyi affetmeye ve unutmaya hazırsın, hayvanları seviyorsun am unutkan biri olduğun için üzerine emanet almıyorsun, duyguların çok yorun ve her şeyi fazla yoğun yaşıyorsun. Sürekli özür diliyorsun ya da teşekkür ediyorsun çünkü buna mecburmuşsun gibi hissediyorsun..."
Durduğunda şaşkınlıktan kaşlarım havaya kalkmıştı. İnanmayan bir bakışla Ömer'e baktım. "Ne zamandır bunları araştırıyorsun?" diye sordum.
Omuz silkerek bana baktı. "Sadece birkaç saatimi aldı. Uzaktan çözülmesi zor bir ip gibisin ama sadece belirlediğin sınırlar içine girince kolaylıkla düğümlenen ipler çözülüyor."
Boğazımı temizleyerek bakışlarımı başka yöne çevirdim. Beni bilmesi ya da beni tanıması rahatsız etmişti. Yerinden kalkarak buzdolabına ilerledi. Ne yaptığını anlamaya çalışarak ona baktım. Birkaç yumurta çıkardı.
"Hadi bakma bana öyle, kahvaltı hazırlayacağım sende bana yardım edeceksin."
"Yemek yapmasını biliyor musun?" Şaşkınlıkla Ömer'e baktım. Evet anlamında başını salladı. Dirseklerimi masaya dayayarak Ömer'i izlemeye başladım. Yumurtaları özenle kırıp, çırptıktan sonra yağ döktüğü tavaya aktardı. Buzdolabından domates ve salatalık yıkayarak dilimledi. Üzerine siyah v yaka tişört geçirmişti, altında dün akşamdan kalan eşofman altı vardı. Tişörtünden belli olan gergin kaslarına baktım. Yüzü fazlasıyla ciddiydi. Mavi gözleri açık ton ve Işıl ışıldı.
"Beni süzmeyi bırakıp ne zaman yardıma geleceksin," dediğinde bakışlarımı anında başka yöne çevirsem de ona baktığımı anlamıştı. Ses tonunda muzip bir tavır vardı.
"Sana bakmıyorum," diye homurdandım. Gerçeği ikimiz de biliyorduk.
"Ya, ya kesin öyledir. Gözlerinle soydun beni," dediğinde kıpkırmızı oldum. Kabul ediyorum baştan sona incelemiştim. Olduğum yerde iyice sinerek ona değil de dışarıya bakmaya başladım.
Her şeyi masaya koyduktan sonra eliyle masayı gösterdi. Gerçekten başarılıydı. Alkışlayarak ona kocaman gülümsedim. "Marifetli çıktın bayağ," diyerek ağzıma salatalık attım.
"Daha bir çok marifetim var," diyerek göz kırptığın da kaşlarımı çattım. Bir süre sessizce kahvaltımızı yaptık. Günlerden sonra ilk defa doyduğumu hissetmiştim.
"Ömer?" Bana bakmadan gazetesini okumaya devam etti. "Beni babamın mezarına götürür müsün?" Bir kışırtı oldu ve gazetesini katlayarak bana baktı. Ciddi bir havaya bürünmüştü.
"Daha dün ordaydın. Seni düşünmem lazım o yüzden gitmene şimdilik izin veremem," dediğinde sinirle kaşlarım çatıldı.
"Nasıl ya! Sana soranda kabahat. Senden izin almama gerek yok. Ben giderim." Masadan kalkarak hızla merdivenlere yöneldim.
Kolumu sımsıkı kavrayarak durdurdu. "Seni düşünüyorum. Senin iyiliğin için, götürmeyeceğim demiyorum sadece bugünlerde psikolojin bozulmasın diye, beni anlamlısın."
İçim ağlama isteğiyle doldu. Babamın mezarına gitmek istiyordum. "Ömer o benim babam. Ne olursa olsun o benim babam!" sesimi fazla yükseltmiştim. Ömer'in yüzü yine gerilmişti.
"Demek o senin baban; seni döverken de babandı, sen küçükken seni odaya kilitlediğinde de babandı, seni yaralarken, annenin yokluğunu sana belli etmemesi gerektiği halde en çok seni üzerken de babandı! O seni hiç düşünmedi İrem. Sen sabaha kadar ağlayarak kıvradığın da onun ruhu hiçbir şey duymadı. Bana babanı savunma İrem! Savunma. Ne yaptığımı, senin için hangisinin doğru olduğunu biliyorum," diyerek bırakıp gitti. Merdivenlere çökerek ağlamaya başladım.
Sözleri canımı yakmıştı. Ruhumu ilmek ilmek ipe dizmişti. Kalbimi acımasızca parçalamıştı. En kötüsü de sonuna kadar haklıydı. Yutkunarak, sessizce ağlamayı sürdürdüm.
Babam bana hiç değer vermemişti. Hiç yanımda olmamıştı. Ondan nefret edemiyordum. Nefret etmeye çalışıyor, bana yaptığı şeyleri düşünüyordum ama yinede olmuyordu.
Eğer aynı şey babamın başına gelse, ben ölseydim babam benim için üzülür müydü? Vicdan azabı çeker miydi? Onca geçen senin acısını kalbinde sızım sızım hisseder miydi?
Yüzüme batmayan sakalları... Sahi, sakalları sert miydi babamın?
Ağlamam şiddetlenmeye başladığında başıma sert bir ağrı girmişti. Ben hissediyorum baba. Ben sensiz geçirdiğim yılların acısını en derinlikler de hissediyorum. Baba kelimesinin bana acı dolu bir şey ifade etmesini istemezdim. Ben böyle olmasını istemezdim. Ayak bağı mıydım sana ya da bir yük? Bilmeden ne tür bir kötülük yapmıştım?
"İrem, ağlama!" Güçlü eller beni merdivenden kaldırdığın da hıçkırıklarımı bastırmaya çalışıyordum. Başımı okşayarak kendine sımsıkı bastırdı. "Söz veriyorum götüreceğim, ağlama artık."
Beni götürmediği için ağladığımı zannediyordu. Kollarımı sımsıkı tuttuğunda başımı göğsüne koydum. Bu teselliyi başka bir erkekten aldığım için ağlıyordum. Boşa geçen zaman için ağlıyordum. Babam beni bir kere bile sevmediği için ağlıyordum. Bir zavallı olarak yaşamıma devam ettiğim için... Ruhum her zaman eksik ve yarım kaldığı için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Parçaları
Teen FictionMutlu Olmayı Hak Etmeyenlerin Hikayesi Buz Parçaları Serisi- I 2014 Kapak Yapımı: @GlbayramON