Playist: Thurisaz - Endless
Ölümle yaşam arasında ince bir çizgi.
Sessizlik.
halüsinasyonlar görüyordum.
Kabuslar gece beni ele geçiriyor ve bırakmıyordu.
Deliriyordum.
Günlerdir gözüme uyku girmiyordu. Pınar başımda telaşlı bir şekilde dolanıyordu ve Onur'la nöbetleşerek beni bekliyorlardı. Bana çocukmuşum gibi davranmalarından nefret ediyordum, bunu sadece Ömer yapabilirdi.
Ömer Vural.
Bu isim Kalbime hançer saplanıyormuş gibi hissettiriyordu. Günlerdir gözüme uyku girmiyorken acaba o ne yapıyordu? Beni neden sevmemişti?Günlerdir aklımda olan tek soru buydu. Artık her şeyden vazgeçmiştim. Geri dönmesini beklemiyordum. Aysel Teyze'i kaybettiğim için, babamı kaybettiğim için hayattan nefret ediyordum. Herkes sırasıyla benden gidiyordu. Ağlayamıyordum. İçimde kopan fırtınaya rağmen ağlayamıyordum. Boşluk vardı içimde. Her geçen gün boşluk büyüyordu. Durduramadığım bir şey vardı. Büyüyen bir volkan. Lavlar taştığı halde olduğum yerde sessizce bekliyordum. Sessizlik. Çektiğim acıyı hissetmesini ve kapıdan içeri girerek bana sımsıkı sarılmasını istiyordum. Sadece sarılmasını. Bir şey söylemesine gerek yoktu. Gözleri gözlerime değdi an ne hissettiğini görebilirdim. Sadece gelmesini istedim. Gözlerimi kapıya dikerek saatlerce kapıya baktım. Pınar'ın girip çıkmaları, Onur'un asık suratı hariç kimse gelmedi.
"Neden bu durumda? Saatlerdir uyumuyor."
"İrem bir şeyler yemek ister misin?"
"İrem kendine gel. Anlat bize."
"Ne yapacağız Onur?"
"İyi misin?"
İyi miydim? Anlatabilir miydim? Bağırsam, çağırsam, haykırsam acım geçer miydi? Kendime gelebilir miydim? Benim tesellim kimdi? Ne için bu dünyadaydım? Kim elimden tutacaktı?
Kalbime sayamadığım kadar çok hançer saplandığı halde, nefes alamadığım halde, annemi babamı, son yadigarımı kaybettiğim halde iyi miydim?
Şimdi ne yapmalıydım?
Gülmeli mi? Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam mı etmeli? Nasıl her şeyi bir çırpıda geride bırakabilirdim? Nasıl acı çekmeden yaşayabilirdim?
Nasıl?
Nasıl nefes alabilirim?
"Bence doktor çağırmalıyız."
Pınar'ın endişeli çıkan sesi, bir an bile olsa kapıya bakmaktan vazgeçmemi sağlamıyordu. Her şeyi duyuyordum, her şeyi görebiliyordum sadece, sadece artık olayların içerisinde değildi dışarıdan izlemek istiyordum. Dışarıdan nasıl gözüküyordum? Yüzüme bakan bir insan bende ne görüyordu acaba?
Yağmurlu bir gün boş bir sokakta kulağımda kulaklığımla ilerlerken biri beni durdurmuştu. hiç beklemediğim için şaşkınlıkla kadına bakmıştım. "Görüyorum?" dediği şeyle kaşlarımın çatıldığını hatırlıyordum. "Gözlerinin derinliklerinde, çektiğin acıyı görüyorum," demişti.
Hala hatırladıkça ürperirim. Kadına korkuyla bakarak uzaklaşmıştım. Yüzünü ya ad karşılaştığımız o sokağı hatırlamıyordum. Sırtımdan aşağıya bir ürperti geçmişti.
Acaba o kadından başka gözlerimin derinliklerinde çektiğim acıyı başka kimler görüp hissediyordur?
Kimse.
Kimsenin umurunda bile değildim.
"Evet, gidelim doktora, sen eşyalarını al ben kucaklayayım," Onur ayaklarım ve belimden tutarak kaldırdı. Gözlerim bir anlığına bile dikkatini kaybetmeden kapıya bakmayı sürdürdü ve beni götürmesine ses çıkarmadım. Umurumda bile değildi. Biri kalbime doğru bir bıçak soksa bile çığlık atmayacak gibi hissediyordum.
Merdivenlerden aşağıya inmeye başladığında boş bakışlarım hala sabitti. Tam kapıdan çıkmak üzereyken takım elbiseli bir adam içeri girdi ve elinde tomarla kağıt vardı. Şenay'da tam o anda Salondan çıkmıştı. Onur duraklayarak Pınar'a baktı. Gözlerimi gelen adama sabitlediğimde o adamda bana bakıyordu. Bir yandan tanıyor gibiydim.
"İrem hanım?" diyerek bana bakıp elini uzattı ama elimi uzatıp adamla tokalaşmadım. Hala Onur'un kucağında boş boş bakıyordum. Adam hiç bozuntuya vermeden Şenay'a selam verdi.
"Avukat Bey, bana güzel havadisler verin." Şenay'ın o iğrenç sesini duyduğumda yüzümü buruşturma isteğiyle dolup taştım ama tek bir kasımı oynatacak güç yoktu.
"Şenay Hanım, tabii ki de güzel şeyler söylemek için geldim. Vasiyetin bırakıldığı kağıt sonunda elime ulaştı."
İlk defa dikkatimi çeken bir şey olmuştu. Bakışlarımı avukata çevirdim. Pınar bana endişeyle bakmaya başlamıştı. Kalbim korkuyla tekledi ve nefesimi tutarak adama bakmaya başladım. Yüzünde garip bir ifade vardı.
"Ah sonunda! Söyle artık," Şenay yerinde kıpırdanıyordu.
"Vasiyet size bırakmış Şenay Hanım, artık her şeyle siz ilgileneceksiniz."
Yeni bir yıkım.
Yeni bir acı.
Yeni bir umut kırıntısının ölümü.
Dar ağacına asılmış hayal kırıklıkları. İçimde besleyip kendim öldürdüğüm hayaller.
Bakışlarım kağıtların üzerinde sabitlendi ve o anda duyduğum her şey bana sadece bir uğultu olarak geldi. Yaşlar gözlerimi istila etmeye başladığında çırpınmaya başladım. Onur beni bırakmamak için direniyordu. Aklımı yitirmek üzereydim. Günlerce sesimi çıkarmamıştım ama şu an sadece çığlık atıyordum.
Boğazım yandığı halde patlayan bir volkan gibiydim. Çığlıklarım sarsıntıya neden oluyordu.
Ölüyordum.
Babam gözümün önüne gelince daha fazla çığlık atmaya başladım.
Beni yine düşünmemişti.
Beni babam bile düşünmemişti.
Çırpınmaktan ve çığlık atmaktan yorulduğum halde tepinmeye devam ediyordum. Onur sonunda beni bıraktığında ayaklarımın üzerinde duramayıp yere düştüm, anında beni kavrayıp ayağa kaldırdı. Şenay'la o anda göz göze geldik. Bana zaferle bakıyordu ve gülüyordu. Şenay'ın üzerine doğru atıldığımda Onur beni sımsıkı tutmuştu. İğrenç gülüşü yüzüne biraz daha yayıldığında ona tiksintiyle baktım.
Sonra kendimi bıraktım.
Ayaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüzdü. Gözlerimi sımsıkı kapattığımda zihnime olan seslere aldırmadım. Ölmek istiyordum. Şu an istediğim tek bir şey vardı.
Ölüm.
Hızla dışarı çıktığımızı ve bir arabaya bindirildiğimi hissettiğim halde gözlerimi açmadım. Sessizce ağladım sadece. Dilimin ucuna kadar gelip geri yuttum kelimeleri. İçimdeki mezarlığa yeni bir şeyler eklenmişti. Kilitlerin ardından bana bakan huzursuz ruhumu gördüm. Parmaklıklara dayanmış bana bakıyordu. Ruhum bile ilk defa kilitlendiği yerinden memnundu.
Artık hiçbir şey istemiyordum.
Artık kimsenin gelmesini istemiyordum.
Artık ölmek son çareydi.
Ölüm artık kurtuluştu.
Araba çalıştığında nereye gittiğimizi bilmiyordum. Umurumda bile değildi. Bir kuşun kanadını kopararak ondan uçma özgürlüğünü alırsın ve kafesin kapısını açsan bile artık o kuş uçmak istemez.
Niye beni sevmediniz?
Niye?
Baba? Ömer?
Canımı yakan iki erkek.
Baba neden hiç saçımı okşamadın? Neden beni yalnızlığa terk ettin? Neden bir an olsun beni hiç düşünmedin?
Şimdi ne olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz Parçaları
Genç KurguMutlu Olmayı Hak Etmeyenlerin Hikayesi Buz Parçaları Serisi- I 2014 Kapak Yapımı: @GlbayramON