BP- 11

8.5K 338 14
                                    

Y/N: Bu bölüm bilmiyorum biraz saçma oldu gibi. Üzerinden hiç geçmedim, yazım yanlışı ve mantık hatası vardır.
Multimedia: Sarp var, aramıza katılan yeni biri.

Playist: julia stone- winter on the weekend

İyi Okumalar!

Bedenim sürükleniyordu, uyuşmuş vücudumu kıpırdatmaya çalışıyordum. Eterin etkisi çoktan geçmişi. Bir sandalyeye oturtarak ellerimi ve ayaklarımı bağladılar. Ağzımdaki bantı bir bir hareketle  açtıklarında çığlık attım. "Bırakın beni! Nereye getirdiniz beni? Bırak!" Ayaklarımın bağlı olmasına rağmen çırpınıyordum. O anda bir kapı açıldı ve içeriye doğru güneş ışığı girdi ve tekrar kapı kapandığında etraf hafif karanlığa büründü. Ömer kadar simsiyah giyinen  biri bana doğru yaklaştı. "Bırakın beni, lütfen." Yüzü tam gözükmede beni bırakması için ona yalvarabilirdim.

Siyahlar içerisinde ki kişi tam önümde durduğunda başımı kaldırdım ve bedenimde ki bütün kan çekildi. Nefret, kin, öfke ve korku aynı anda boy göstermişlerdi. "Sen... sen aşağılık pislik." Karşımda ki kişi bana az kalsın tecavüz edecek kişiydi.

İğrenç kıkırdamasıyla bana doğru yaklaştı ve eğildi. "Bak güzelim yine buradasın." Biraz durduktan sonra eski yerine döndü. Korkuyordum ve bu pisliğin ne yapacağı belli değildi. Bir anda beni kimsenin kurtaramayacağını hatırladım. Pınar olsa herkese haber verir beni arardı ama şuan küsüz. Bu seferi kavgamız büyüktü. Söylediği sözler kafamda yankılandığında yutkundum. Şuan hiç sırası değildi ve bu düşünceleri daha sonraya saklamalıydım.

"O gün kurtulmuş olabilirsin ama şuan seni kurtaracak kimse yok." Eliyle etrafı gösterdi. Bir kez daha burnumun hızasına eğildi, dudaklarını büzerek bana doğru yaklaştı. Çığlık atarak geri çekildim. "İmdat! Sesimi duyan biri var mı?" Sarp kıkırdayarak geri çekildi.

"Bebeğim az bağırıyorsun biraz daha bağır. Nasıl olsa kimse duyamaz seni." Ellerini cebine sokarak tur atmaya başladı. İşin garibi çok korkmama rağmen ağlamıyordum.

"Eğer böyle yapmaya devam edersen canın yanacak. Canını yakmak istemiyorum güzelim ama beni çok zorlarsan yakarım." Bu sefer arkaya dolaşarak, yanıma eğildi. Şuan yanaklarımız yan yanaydı, sakaları batıyordu. Rahatsız olmuştum. Ne kadar kafamı sağa çevirsem de eliyle engelliyordu.  Yanağıma öpücük kondurmaya başladığında bedenim buz kesmişti. Ellerim bağlıydı onu ittiremiyordum. "Lütfen bırak beni, neden ben? Ben sana gerçekten bir şey yapmadım."

"Seni bir süre burada tutacağım daha sonra ne olacak biliyor musun?" Bir kez daha beni öptükten sonra Eliyle yüzümü ittirdi ve karşıma geçti. "İşi biraz daha daha zevkli hala getireceğim."

Ne yapacağını bilmiyordum, açıkçası öğrenmekte istemiyordum. Arkasına dönerek çıkışa doğru gitti. "Hayır! Hayır, lütfen gitme. Gitme." Kapı açılıp tekrar kapandı. Terden saçlarım alnıma ve boynuma yapışmıştı. Ellerim ve ayaklarım acıyordu. Buradan kaçamazdım, gidebileceğim ya da bileğimi kesebileceğim hiçbir şey yoktu. Beni kurtaracak ya da sesimi duyan hiç kimse yoktu.

--

Pes etmiştim; çırpınmaktan ve bağırmaktan yorulmuştum. Etraf karanlıktı. Sonumun ne şekilde, ne zaman geleceğini bilmiyordum. Kaç gündür buradaydım, ne için tutuluyordum ya da kimin için? Hiçbir şey bilmiyordum. Yediğim kuru ekmek ve su vardı. Başım dönüyor, kusmak için eğilmek istediğim halde eğilemiyor ve üzerime kusuyordum. Daha sonra bilincimi kaybediyordum.

Omzundan sarsıldığında gözlerimi açmakta zorlandım. "Kalk!" Başımı kaldırdığımda tekrar başım düştü. Bilincim gidip geliyordu. "Kaldırın şunu!" Sarp'ın verdiği emir üzerine, üzerime bir kova  soğuk suyu döktüler. Çığlık atarak debelenmeye başladım. Soğuk su beni kendime getirmişti, kahkaha atarak gülmeye başladım. Yaşadığım onca şeyden sonra deliriyor olmalıydım. Sarp çenemden tutarak, "İyi misin? İrem kendine gel. Gülmesene lan!" Yanağıma yediğim sert bir tokatla kendime geldim ve gülmeyi kestim. Gözlerimi dikerek Sarp'a baktım. Elini cebine atarak telefon çıkardı. Bir numara tuşlayarak, telefonu kulağına götürdü. Keyfi yerine gelmişti.

"Alo, şuan yanımda kimin olduğunu merak ediyor musun?" Bir süre karşıdan gelen bağırma ve küfür seslerini dinledi. Karşı taraf sinirli olmalıydı ki bağırıyordu. Sesi telefondan dışarıya duyuluyordu, kim olduğunu bilmiyordum ve öğrenmemek için dinlemiyordum. Buradan çıkmak istiyordum artık.

"Şhh! Sakin olmalısın. Yoksa İrem'in işini bitiririm. Şimdi yarın dediğim yere gelecek misin?" Karşı tarafı tekrar dinledikten sonra gülerek telefonu yüzüne kapattı.

"Güzelim yarın burada eğlence var." Diyerek yanağımdan makas aldı. Sarp'a iğrenerek baktım. Ömer'den nefret ettiğimden daha çok nefret ediyordum.

"Bırak beni, lütfen." Ona yalvarıyordum. Buradan çıkmak için birine yalvarıyordum. Hayatım boyunca Şenay'a bile yalvarmamıştım. Ben İrem Tunahan ölmemek, buradan çıkmak için birine yalvarmıştım. Öldürecekse bile bunun artık hızlı olmasını istiyordum. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Pes ediyordum, ölmek istiyordum artık. Bu kadar acıdan sonra.

"Gidiyorum güzelim ama geri geleceğim." Bu sefer arkasından bağırmadım. Bağıracak gücüm yoktu. Çıkıp gitmesini ve beni derin bir sessizliğe bırakmasını izledim.

Ömer'i düşündüm şuan nerede, ne yapıyordur kimbilir. Pınar beni merak etmiş miydi? Ya da Onur hiç aramış mıydı beni? Unutulmuştum. Kahkaha, bir kez daha dudaklarımdan kaçtı. Unutulduğumu düşünerek gülüyordum. Unutulmuş ve kurtarılmayı bile hak etmeyen biriydim. Histerik kahkalarımın yerine ağlama krizine bırakmıştı.
Gerçekten de deliriyordum.

Ellerim ve ayaklarım acıdan uyuşmuştu. Kalın ip bileğimi kesmişti. Canımı acıtan sadece kesilen yerler değildi. Beden acısına alışmıştım ama ruhumun zaten yaraları vardı ve her geçen gün yenileri ekleniyordu. Yalnızlık. Soğuk. Terk edilmişlik. Bunlar canımı daha çok acıtıyordu.

Yanıma biri yaklaşarak ekmek ve su bıraktı, normal de vermeyecekler ama açlıktan ölmeyeyim diye veriyor olmalıydılar. En azından bunu yapıyorlardı. Elleriminde ki ipi çözdükten sonra tepsiyi kucağıma yerleştirdi. Bileklerimi ovaladım. Kesilmiş yerdeki kanlar kurumuştu, pıhtılaşmıştı. Biraz yemeye çalıştım ama ekmek boğazımda kalıyordu. Tepsiyi ittirerek yere düşmesine neden oldum. Başımdan bekleyen adam sinirle bana baktı ve yanağıma sert bir tokat attı.

Başımı çevirerek adama sinirle baktım ve tırnaklarımı yüzüne geçirerek boydan boya çizdim. Ayağa kalkmaya çalıştığım da ayaklarımın bağlı olduğunu unuttuğum için yere düşmüştüm. Kalkmaya çalışırken adam saçlarından tutarak kafamı kaldırdı. Çığlık atarak elinden kurtulmaya çalıştım. Yanağıma yine sert bir tokat yediğimde bağırarak yardım istedim.

Kimse yardıma gelmişti, orada bulunan ve bir yere gitmeyeyim diye bekleyen korumalar dövülmemi izlemişti. Adam en sonundan sandalyeme geri oturtarak elimi bağladı. Derin derin nefes alıp veriyordum, nefesim hırıltı gibi çıkıyordu.

Beni bağladıktan sonra gitti. Yanaklarım uyuşmuştu, bir süre sonra yediğim darbelerin sayısını bırakmıştım.

Burada, bu küçük depoda ölmeyi bekliyordum. Hiçbir şey olmuyor sadece ben acı çekiyordum.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin