BP- 24

4.5K 179 13
                                    

Y/N: Kıraç yeni katılan bir karakter. İrem'i seviyor, arkadaş olarak. Farklı bir şehirde okuduğu için sık sık görüşemiyorlar. Kitap ile ilgili paylaşımlar instagram:
wattpad_kitapkurdu'nda
yapılıyor.
Kişisel instagram hesabım: eysanbasturk
Playist: The Pretty Reckless- You
İyi okumalar!

Sevgi garip bir duygudur. Bazen karşılıksız olur, bazen sen onu istemediğin halde o seni sever, bazende iki taraflı. Ben tam olarak sevildiğimi hissedemedim. Hem de hiç. Acı bir durum. Fazlasıyla.

Sabah erkenden kalkarak evden ayrıldım. Pınar beni göremediği için çılgına dönecekti ama aile kahvaltısına dayababileceğimi sanmıyordum.

Kıraç dün gece mesaj atarak bir süreliğine döndüğünü söylemişti. Bu habere sevinmiştim. Beni mutlu etmeye çalışıyordu. Onunla buluşacağım yere geldiğimde biraz bekledim. Saat erkendi.

"Umarım çok bekletmemişimdir." Duyduğum sesle arkamı döndüm. Sevinçle birbirimize sarıldık.

"Hayır, bekletmedin ama kurt gibi açım." Elimi midemi göstererek ovdum. Kahkaha attı, başı arkaya gitmişti ve güldüğünde gözlerinin kenarında kırışıklıklar oluşuyordu.

"Tamam, aç kurt önden buyurun." Bana kapıyı açarak, yol verdi. Gülümseyerek önden kafeye girdim. İçeri erken olduğu için kalabalık değildi. Cam kenarında bir yere oturarak bir şeyler sipariş ettik.

"Burada yokken neler oldu?" dedi. Ellerini masanın üzerinde birleştirerek bana baktı.

"Her şey fazlasıyla aynı," dedim. Sanki umursamıyormuş gibi.

"Hım, İrem yani şey..." Kaşlarım çatılarak Kıraç'a baktım. Bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi.

"Ömer'le hiç görüştün mü?" dedi. Gözlerimi kaçırdım. Onu düşünmemeye çalışsam da aklımdaydı hep, o beni düşünmediği halde ben onu ne olursa olsun düşünüyordum. Ikimizin arasında ki fark buydu. Tam Ömer'e olan kinimi kusmak üzereyken aklıma Sarp geldiğinde durdum. Başıma balyoz inmiş gibi olmuştu. Ömer'in düşmanıyla öpüşmüştüm. Nefes alamıyordum, kalbim göğüs kafesimi yırtarcasına atıyordu. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı, Kıraç'ın bana bir şeyler söylemeye çalıştığını görüyor ama idrak edemiyordum. Beni bırakmış olması çok daha fazla yok olma isteğimi ortaya çıkarıyordu. Kendime gelmeye çalıştım. Beynime iyi olduğum sinyalini göndermeye çalıştım. Gözlerim dolduğunda başımı önüme eğdim. Ben tam bir yalancıydım. İlk önce kendime daha sonra etrafımda ki herkese yalan söylüyor, kafamda kurduğum sahnenin rolünü oynuyordum. İşin garibi rolümü en iyi şekilde oynayabiliyordum. Kendimi dışarıya karşı koruma kalkanına almıştım. Kendi hakkımda tek bir kelime dahi etmiyordum.

"İyi misin İrem?" Kıraç korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Başımı evet anlamında salladım. Elimi sıktı. Burnumu çekerek gözlerimi kaçırdım.

"Daha iyi olabilirsin. Bunu kendine yapma," dedi.

Gözlerimi Kıraç'a çevirerek ona baktım. "Nasıl daha iyi olabilirim?! Nasıl? Söylesene, her gün ölmeyi dileyen bir insana bunu nasıl dersin? Ne yaşadığımı bilmiyorsun." Sinirle soludum. Etrafdan birkaç göz bize dönmüştü. Sinirle kendimi kaybedip bağırmış olmalıydım.

"Haksızlık ediyorsun kendin," dedi.

Pınar'ın bana kurduğu artık ezberlediğim sözlerleri bir kez duyduğumda, kan beynime sıçramıştı. Biraz öne kayarak Kuraç'a yaklaştım, sesimin tonunu düz tutmaya çalışarak fısıldadım, "Kendime haksızlık yapmıyorum. Bu konuyu artık kapalım çünkü sıkılmaya başladım," dedim. Etrafımda ki herkes aynı şeyi tekrarlayıp duruyorlardı.

"Tamam, özür dilerim. Öyle demek istemedim."

"Peki, ne demek istedin?" Ses tonum bir ton yükselmişti. Gözlerim sinirle büyümüş, Kıraç'a bakıyordum. "Aynı anlama çıkıyor işte. Salak mıyım ben?!" Sesimi daha çok yüksekttim.
Kıraç etrafına baktı. Şu an hiçbir şeyi önemsemiyordum. Rezil olduğumun farkına daha sonra varıcaktım.

"İrem ben senin için endişeleniyorum," dedi.

Üzgün bakıyordu, işte tahammül edemediğim şey tam olarak buydu. Hayatımdan kime neydi? "Sana ne Kıraç. Sana ne!" Artık bağırmaya başlamıştım. Kendimi kaybettiğimin farkındaydım. "Düşünme beni! Ben bile kendimi düşünmüyorken sen niye beni düşünüyorsun?" Gözlerim çoktan dolmuştu. Titremeye başladım, başım dönüyordu. Çığlık atmaya başladığımda Kıraç endişeyle yerinden kalktı. Kulaklarımı kapatmış sadece çığlık atıyordum. Kıraç elimden tutmaya çalıştı. Yavaş yavaş bilincimin kapandığını hissediyordum.

Yorulmuştum. Acılarımı hafife almaları, beni yok saymaları, üzülmediğimi ummaları yormuştu beni. Rüzgar sert esiyordu ve ben rüzgarın fırtınasına kapılmış oradan oraya sürükleniyordum.

Çırpınmaya devam ettim. Yaptığım şeylerin bilincinde değildim. Boğazım acımaya başladığında nedenini merak ettim. Bir kez daha derin bir çığlık attım. Daha sonra görüş alanıma Kıraç girdi. Sesi bana ulaşamıyordu, sadece görüntüsünü gördüm. Ellerini saçlarına daldırıp bana baktı. Kafedeki herkes korku ve endişeyle bana bakıyorlardı. Kapı açılarak içeri birilerinin girdiğini gördüm. Bana doğru yöneldiklerinde bir kez daha çığlık attım. Tanımadığım eller tarafından tutulduğum da daha fazla çığlık attım. Beni sıkı sıkı tutmuş bir yere götürmeye çalıştılar. Endişeli bir şekilde Kıraç'ı aradım. Görüş alanımdan çıkmıştı. Ellerinden kurtulmaya çalıştım ama kollarımı sıkı sıkı kavramışlardı. Çığlık atmaya devam ettim. Nereye gidiyordum?

Ambulansın kapısında biri bekliyordu. Kolumdan tutan kişilere bir şeyler anlattı. Ambulansı görünce daha çok kurtulmak için çaba sarf ettim. Boğazımı yakan, kaçıncı olduğunu sayamadığım bir çığlık daha attım. Kafamı geriye çevirerek Kıraç'ı aradı gözlerim. Beni kurtarabilirdi.

Daha sonra kapının kenarına dayanmış bana bakarken buldum. Kollarını kavuşturmuş sadece bakıyordu. Çırpınarak kurtulmayı denedim yeniden. Göz göze geldiğimizde yardım etmesini umdum. Hiçbir şey yapmadan üzüntülü gözlerle beni izliyordu.

Ambulansa zorla bindirildim. Çığlık atmıyordum artık ama çırpınmaya devam ediyordum. Bir görevli kollarımı tutarak üzerinden bir şey geçirdi, aynı işlem bacaklarıma da uygulandığında hareket edemez olmuştum. Gözümden akan bir yaş aşağıya yuvarlanarak kulağıma girdi.

Ambulans hareket ettiğinde hala nereye gittiğimi bilmiyordum. Kulaklarım uğuldamaya devam ediyordu. Kimseyi duyamıyordum. İpler çok sıkı bağlanmıştı. Kurtulma ve kaçma şansım yoktu.

Görevlinin elindeki şırıngayı görünce son bir kez daha çırpındım. Bir başkası kolumu sıkarak ve sabit tutmaya çalışarak beni sarstı. İğneyi yavaşça girdiğini hissettiğim kasıldım. Soğuk bir sıvı damarımdan akarak tüm vücuduma yayıldı. Ellerim, ayaklarım, bacaklarım, kısacası her bölgem gevşemişti. Hareket ettiremiyordum.

Ambulans durduğunda kapılar açıldı. Sedyeyle beraber indirilerek beni içeri soktular. Koridorlardan geçerken tavanda ki florasan lambalara bakmaya başladım. Görüntümde bulanıklaşmaya başlamıştı. Bir yerden kayıyormuşum gibi hissettim.

Bir odaya getiridiğimde göz kapaklarımı zar zor açık tutmaya çalışıyordum. Bilincim yavaşça kapandığında gözlerimi de kapattım.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin