BP- 37

3.9K 147 8
                                    

Y/N: Herkese yeniden merhaba! İkinci Çeyrek bölümüne son 3 bölüm kaldı. Bu ikinci çeyrek kitabımın yarısı oluyor. Umarım okuduğunuz zaman beğenirsiniz. Beğeniler güzel ama yorum neredeyse hiç yok. Biraz yorum
yapar mısınız?
İyi okumalar...
Playist: Beyoncé - Haunted


Başımda hissettiğim zonklamayla yüzümü buruşturdum. Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Yerimden doğrularak banyoya doğru ilerledim ve üzerimdekilerden kurtularak kendimi sıcak suyun altına bıraktım. Hızlı bir duş alıp banyodan çıktım ve saçımın kurumasını beklemeden kendimi dışarı attım. Bir bakkala girerek sigara paketi aldım. Cebimden çakmağımı bularak bir tane yaktım. Derin bir nefesi içime çektim. Bara gitmek için daha erkendi ama kendimi hatırlamayacak kadar sarhoş olmak istiyordum. Yürümeyi tercih ederek tempolu adımlarla ilerledim.

Uykum hala vardı ama bu umurumda bile değildi, şu an düşündüğüm tek şey bir şeyler içmekti.

Havasız ve karanlık bara girdiğimde kalabalık olmadığını fark ettim. Gelmek için fazla garip bir yerdi. Bir tane daha sigara yakarak tabureye oturdum.

Şimdilik bir şey içmeyerek sadece sigaramın keyfini çıkarıyordum. Omzunda hissettiğim bir elle kafamı çevirdim ve Buğra'yla karşılaştım. Bana garip garip bakıyordu. Göz göze geldiğimizde tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"İrem burada ne işin var?" dedi. Kıkırdayarak ona baktım.

"Gelemez miyim?"

"Ondan değil ama ilk defa seni böyle görüyorum, iyisin değil mi?" Omzumu silkerek sigaradan bir nefes daha çektim ve havaya yavaşça bıraktım.

"Ömer... Ömer yukarıda," dediğinde bir süre öylece kaldım ve kalbimin ritmi değişti.

"Yukarı da mı?" diyerek bir kez daha emin olmaya çalıştım. Yutkunarak yerimde kıpırdandım, hazır hissetmiyordum. Başını evet anlamında salladığında kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Uzun süredir görmemiştim ve yanına gitmekten korkuyordum. Beni tersleyebilir ya da kovabilirdi. Umurumda bile değildi. Şu an onu görmek istiyordum ve gerisi ona kalmıştı. Ben yanına gidecektim, isterse beni odadan zorla attırabilirdi. İçimi kaplayan sevinçle merdivenlere yöneldim.

"Dikkat et İrem, o çok değişti."

Buğra arkamdan bağırdı ama onu umursamadım, hızlı hızlı merdivenleri çıktım ve durdum. Tam karşımda duran tek kapıya baktım. duraklayarak nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Beni istemediği halde yine buradaydım. Beni görmek dahi istemiyordu. yüzsüz müydüm? Belki evet ama seviyordum. Gözlerimi sımsıkı kapatarak onu düşündüm. Bensiz hayatına devam edebildiği geldi aklıma ve arkama döndüm. Onu göreceğim için heyecanlanmıştım ama vaz geçtim. Beni istemeyen birine daha fazla rahatsızlık veremezdim.

Arkamı döndüğüm an kapı açılmıştı ve olduğum yerde durdum.

"İrem?" Ömer'in sesini duyduğum an tekrar gözlerimi kapattım ve ses tonu bir süre kulağımda yankılandı. Sesini keyifle dinledim. Özlemiştim! Onsuz geçirdiğim zamanları birden unuttum ve hızla arkamı döndüm. Saçları uzamıştı ve her zamanki gibi dağınıktı, üzerinde siyah eşofman altı vardı ve üzeri çıplaktı. Kasları belli oluyordu. Göz altları mordu. Yutkundum ve eşsiz görüntüye baktım.

"Ne işin var burada?" diye sordu. Hala ona boş boş bakıyordum. Yüzüne daha dikkatle baktım. Sanki bir daha göremeyecekmiş gibi, her bir karesini ezberlemeye çalıştım. Köprücük kemiğinin üzerindeki ben de bir süre oyalandım. Kaşları çatılarak bana sinirle bakmaya başladı. Kim bilir nasıl görünüyordum.

"Neden buradasın?" diye tekrarladığında onu incelemeyi bırakarak gözlerine sabitlemeye çalıştım bakışlarım. Mavinin en koyu tonuydu.

Boğazımı temizleyerek, dudağımı dişledim. "İçemeye gelmiştim ve aşağıda Buğra'yla karşılaştım. Senin burada olduğunu söyledi," dedim. Kızmasını ya da bağırmasını bekleyerek gözlerine bakmaya sürdürdüm. Uzun süre insanlarla göz teması kuramazdım ama Ömer'in gözlerine bakmaya devam ediyordum.

"Ah, tabii ya," diyerek kolunu kapıya yasladı. Göğüs kafesimde oluşan ağırlık biraz daha artmıştı. "Sabah sabah neden içmeye geldin?" diye sordu.

"Bir tek sorunları olan sen değilsin, canım sıkkındı geldim," dedim.

Yarım bir şekilde güldü ve bana baktı. "Demek sorunların var ve içmeye geldin." Onaylarcasına kafamı salladım. Dudaklarından yine eşsiz bir kıkırtı döküldü.

"O zaman bende size katılabilir miyim, sorunlu Prenses?" dediğinde ilk önce ne dediğini anlayamamıştım. Dedikleri bir bir zihnimde döküldüğünde yerimde heyecanla zıpladım. Bana yine o eşsiz gülümsemesini göndererek içeri girdi.

Kalbimin yeniden ritmi bozulmuştu.

Sanırım rüya görüyordum, gerçek olmayacak kadar her şey mükemmeldi...

--

Üzerini değiştirerek odadan çıktı. Onu kapıda beklemeyi tercih etmiştim. yanımda yürüdüğü halde gerçek değilmiş gibi geliyordu. Uykusuzluğun vermiş olduğu bir tür sanrı olabilirdi. Birazdan uyanacak ve kendimi yatağımda başımda bir ağrıyla uyanacaktım. Bir kez daha Ömer'in yüzüne baktım. Elini cebine koymuş etrafa bakıyordu. Buğra'ya başıyla selam verip bardan ayrıldık.

"İçeceğimizi sanıyordum?" dedim.

"İçeceğiz ama bizi kimsenin görmediği bir yerde," dedi. Cebinden anahtarını çıkarak arabasının kilidini açtı. Sürücü koltuğunun yanına oturarak arkama yaslandım. İçimi kaplayan huzuru hissederek gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Arabanın içi de Ömer'e has olan kokudan sinmişti. Ona belli etmemeye çalışarak nefesi uzunca içime çektim.

Vanilya ve sigara.

Eşsiz bir kokuydu. Tamamen ona özel. O Ömer Vural'dı.

Göz göze geldiğimizde küçük bir gülümseme gönderdim. Gülümsemedi ama gözlerinde bir ışıltı vardı.

"Neden gittin? Neden beni bıraktın?" ortamın sessizliğini bozmamak için sessizce döküldü kelimeler. Direksiyondaki elleri kasıldı ve dışarıya bakamaya devam etti. Gözlerimi ona sabitleyerek cevap vermesini bekledim.

Yüzüme bakmadan, "Çünkü öyle olması gerekiyordu," dedi.

"Her zamanki bahanen bu. Böyle olması gerekiyor İrem. Seni üzmek istemiyorum İrem. Sana zarar veriyorum İrem. Yeter! Sen bana zarar vermiyorsun. Görmüyor musun sensizlik bana zara veriyor. En çok ne üzüyor biliyor musun? Herkes hayatımdan siktirip gidiyor ve ben ortada öylece kalıyorum."

Bana bakmamakta direniyordu. Başımı iki yana sallayarak ellerimi kucağımda birleştirdim. Sıkılmıştım artık bu bahaneden. Salak değildi. İstemiyorum demiyordu bu işin kolayına kaçmak değildi. Bu bana daha çok zarar veriyordu. Belirsizliklerden nefret ederdim.

"Bir tek sana değil, kendime de zarar veriyorum," dediğinde öylece kaldım. Ne demek istiyordu?

Anlamsızca ona baktım ve kaşlarım çatıldı. "Benim yüzümden mi?" Böyle bir şeye neden olmak bir an korkunç hissettirmişti.

"Hayır, sen değil. Bak ben iyi biri değilim."

Sözünü keserek, "Çevrene baksana! Kimse iyi biri değil," sesimde kırgınlık tınısı vardı. Biraz yorgunluk biraz hissizlik.

"Öyle değil İrem. Anlamıyorsun? Beni hiçbir zaman anlamadın."

"Sende beni anlamıyorsun Ömer, lütfen böyle yapma ve şimdi bir yere götür ve kendimizi kaybedecek kadar içelim. Her şeyi unutalım. Hafızamız silinsin. Unutalım her şeyi," diyerek kafamı sağa çevirdim. Ne olursa olsun Ömer'in yanında olmak için çabaladım. Hiçbir şeyde onu bırakıp çekip gitmedim.

Bir yerde durduğunda sabırsızca bara ilerledim. Kalabalık değildi. Sandalyelerden birine oturarak Ömer'e baktım ve benim için cin tonik siparişi verdi. Eğlenceli ve kendimi kaybedeceğimiz bir gün bekliyordu bizi. Sabırsızlıkla yerimde kıpırdandım ve anın tadını çıkarmaya çalıştım.

Ömer'e alışmamam gerekiyordu.


Bir gün toz bulutu olacağım ve yıldızlara karışacağım!

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin