BP- 53

2.1K 80 0
                                    

"Bırakın beni! Beynimi yıkmaya çalışıyorsunuz." Yerimde çırpınmaya devam ettim.

"İrem böyle bir şey yapmıyorum sadece Ömer'e olan bağlılığının nedenini anlamaya çalışıyorum."

"Ona bağlı değilim! Sorunda bu, ona bağlı değil onu seviyorum." Yerimde bir kez daha kıpırdamaya çalıştım. Kollarımı sıkarak tutan iki hasta bakıcı vardı.

"Beynin sana şu an oyun oynuyor, ona bir nedenden dolayı bağlanmış durumdasın."

Çıldırmak üzereydim, doktorun beni anlaması gerekirken bu kadar garip davranması beni çıldırtıyordu. Seansların çoğunda Ömer'in beni bırakması üzerine benim nasıl davranmam, nasıl olacağım konusunda konuşuluyordu. İçimde oluşan girdaba kapılmak üzere olmaktan korkuyordum. İçime bir sıkıntı düşmüştü. Ömer beni bırakırsa ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım.

"Çocukluğundan, babanın seni o odaya kapattığı zamanlardan bahset."

Beni tutan hasta bakıcılardan kurtulmaya çalıştım. "Hayır! İstemiyorum! Bırakın beni." Tutan eller daha çok güçlü tutmaya başlamıştı. "Lütfen, artık istemiyorum. Buradan çıkmak istiyorum."

"İrem bahsetmelisin, şimdi biraz sakinleş, derin bir nefes al."

Doktoru umursamadan debelenmeye devam ettim. Koluma bir şırınga batırıldığında bedenim anında uyuştu ve gözlerim kapandı.

Bir uçurumun kenarı. Sert esen bir rüzgar. Bir adım ilerisi özgürlük.

Gerçekten de Ömer'e bağlanmış mıydım? Eğer bir gün beni bırakırsa ne olacaktı?

Alışkanlık?

Sevgi?

Babamın yerine koymam?

Hangisiydi?

Çıldırmak üzereydim. Belki de çoktan çıldırdım.

Gözlerim aralandığında her zamanki gibi kendimi odamda buldum. Baş ağrım her zamanki gibi vardı. Yerimde doğrularak lavaboya doğru ilerledim. Yüzümü soğuk suyla yıkamam gerekiyordu. Aynaya baktığımda göz altlarımın mor halkalarla dolu olduğunu gördüm. Kollarımda çizikler ve kızarıklar vardı. Lavabodan ayrılarak dışarı çıktım. Yavaş adımlarla bahçeye çıktığımda akşam olmak üzere olduğunu fark ettim. Güneşin doğuşunu ve batışını izlemeyi severdim. Ama en çok doğuşu hoşuma giderdi. O an ki sessizlik ve huzur hiçbir yerde yoktu. Günün en güzel saatleriydi. Dışarı da tek tük insanlar hasta bakıcılarıyla dolaşıyordu. Bir banka oturarak güneşe doğru baktım ve otomatik olarak gözlerim kapandı. Kısık gözlerle bakmaya çalıştım. Havalar iyice ısınmıştı. Kuşlar cıvıltıyla uçuşuyorlardı. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Ne zaman tam anlamıyla her şeyden kurtulacaktım? Ne zaman bir şeyleri düşünmeyi bırakacak ve her şey ne zaman oluruna varacaktı? Bir şeyleri asla oluruna bırakamadım.

"Küçük bayan?"

Gözlerimi açarak yanıma oturan yaşlı adama baktım. Elinde kalemler ve kağıtlar vardı.

"Efendim?" Şaşkınlıkla adama bakıyordum.

"Neden bir başınıza burada oturuyorsunuz?" Düzgün İstanbul Türkçesi konuşuyordu. Bu hoşuma gitmişti. Bende ona uymaya çalıştım.

"Biraz hava almak için çıkmıştım," dedim.

"Ah, demek yalnız olmayı seviyorsunuz."

"Evet, efendim." Garip konuşmamız hoşuma gitmeye başlamıştı. Burada belki arkadaş edinirsem zaman hızla geçebilirdi.

"Bende seviyorum, gençken sevdiğim bir bayana benziyorsunuz," dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Nasıl biriydi?" Merakla adama bakıyordum.

"Siyah düz saçları, beyaz teni ve kahverengi gözleri vardı. Zengin bir ailenin kızıydı. Birbirimizi çok sevmiştik ama onu daha iyi bir ailenin oğluyla nişanlamışlardı. Babası fazla katı biriydi. Bizi duyunca çok sinirlenmiş ve kızını bir an önce evlendirmek istemişti. Gizli gizli görüşmeye devam ettik. Bir gün tabii yakalandık. O günden sonra onu bir daha göremedim. Nasıl ızdırap çekiyordum anlatamam, günlerce evinin etrafında bekledim. Gelmedi. Sonra duydum ki intihar etmiş. Kendini balkondan atmış. Bir daha kimseyi sevmedim."

Adam gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladığında elini kavrayarak sıktım. Söyleyebilecek hiçbir şeyim yoktu. Adamı teselli edemezdim. Ne söylesem acısını dindiremezdi. İkimizde sessiz kalarak bir süre öylece oturduk.

"Keşke onu son kez görebilseydim. Son kez ona sarılma şansım olsaydı," dedi.

Eğer bir gün Ömer beni bıraktığında bende keşke ona son kez sarılabilseydim der miydim? Sevdiğin birini kaybetmek çok acı verici bir şeydi.

Sonra bana çizdiği resimleri göstermeye başladı. Hepsi bir kadın portresiydi. Adam yetenekliydi. Resimler çok güzel olmasa da yeteneği olmayan birisi çizemezdi. Bir an sevdiği kadının geri gelmesini diledim. Bu çirkin dünyada ayrılık olmasın, ölüm olmasın, umutsuzluk olmasın istedim. Lanet ettim o anki durumuma, durumumuza. Sevginin, aşkın, tutkunun yanında çirkin şeylerin olması canımı yaktı o an. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Ömer'i sonsuza kadar yanımda hayal ettim. Benden hiç ayrılmayacağını, hep mutlu olacağımızı düşledim. Her şey iyi olacaktı.

"Üzgünüm ama o kadın çok şanslıymış, sizde öyle. Ömrünüzün sonuna kadar bir tek birbirinizi sevmiş olacaksınız," dedim.

Gözlerim dolmaya başladığında ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım.

"Sizin sevdiğiniz birisi var mı?" diye sordu. Burnumu çekerek adama baktım.

"Evet, var. Bende onu son nefesime kadar sevmek istiyorum. Hep yanımda olmasını, gitmesini istemiyorum," bakışlarımı ellerime çekerek ellerimle oynamaya başladım.

"Şanslı bir beyefendi ama hayat bu, hiç beklemediğin bir an beklemediğin bir şey çıkıyor karşına. Dikkatli olunuz lütfen," dedi.

Kendimi tutamadan ağlamaya başladım. Haklıydı. Hemde çok. O an sadece ağlamak istedim. Bir şeyler düşünmeden ağlamak. Hatta bir şeyler düşünmeden arkama bakmadan kaçmayı diledim. Sonsuza kadar kaybolmak.

"Ah, küçük hanım lütfen ağlamayınız," diyerek cebinden temiz bir peçete çıkararak bana uzattı, kibar bir şekilde kabul ederek yüzümü sildim.

"Elimde değil, bugünlerde her şeye ağlamak istiyorum," diyerek cevap verdim.

"Benim şimdi odama çıkmam lazım, yarın yine bu saatte burada buluşalım mı?" diyerek ayaklandı. Bende ayağa kalkarak adamın elini sıktım.

"Tabii, peçete için teşekkür ederim."

Eliyle önemli değil işareti yaparak yavaşça uzaklaştı. Ağlamak beni bazen rahatlatırdı, şu an da rahatlamıştım. Çok az kalmıştı. Az. Kurtulacaktım buradan sonra Ömer'in yanına gidecektim. İstediğim her şeye kavuşmuştum. Artık mutlu olacaktım.

"Mutluluğu en çok sen hak ediyorsun İrem."

Ömer'in sesi kulağımda çınladı.

Hak etmiyordum.

Hak edecek en son insandım ama istiyordum. bu sefer mutlu olmayı ben istiyordum.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin