BP- 35

3.7K 158 2
                                    

Y/N: Bu bölümü yazmak için girdiğimde ne olduysa 1.bölümü yanlışlıkla sildim. 200 oy resmen o bölümler beraber havaya uçtu. Bölümü tekrar yayınladım, aynısı lütfen oy verin.
İyi okumalar, yazım hatası olabilir.





19.02.1996

Sevgili İrem;

Bugün dokuz aydır karnımda hissettiğim seni ilk defa kucağıma alabilmiştim bebeğim. Adını İrem koymak istedim. Anlamı; eşi benzeri olmayan, özel ve heybetli demek. Sen benim için çok özelsin canım kızım. Bu defteri sen doğmadan önce aldım ve sen büyürken seninle beraber yazacağım. Sana güzel bir hediye bırakmak için. İleride açıp okumanı istiyorum.

Kokun o kadar mükemmel ki, çok fazla küçücüksün. Elime ilk aldığımda içimi bir korku kapladı. Sana bakamazsam, yeterince seninle ilgilenemezsem veya seni koruyamazsam diye çok korktum bebeğim. Daha sonra minicik ellerinle işaret parmağımı sıkıca kavradın ve içimde oluşan o düşüncelerin hepsi birden silindi. Artık korkmuyorum bebeğim, annen sana her zaman bakacak. Her zaman yanında olacağım, ne olursa olsun...

Annen.


27.02.1997

Sevgili kızım;

Bir yıldır gözlerimin önünde büyüdün, yavaş yavaş yürümeye başlayacağın zamanlar gelecek. En sevdiğim renk pembe olduğu için seni pembeye boğuyorum ama pembe sana çok yakışıyor.

Eskisine göre biraz daha az korkuyorum.

Çünkü artık yanında olacağıma inanıyorum, hiçbir güç bizi ayıramayacak bebeğim. Sen benim gözümün nurusun. Her şeyden seni koruyacağım canım kızım.

Annen.


19.02.2000

Sevgili kızım;

Bugün tam dört yaşına gireceksin bebeğim ve ben bugün hayatımın yıkılışını izledim. Raporu elimde tuttuğumda ve vücudumun her yerine kanser hücresinin yayıldığını okuduğumda aklımda bir tek sen vardın, canım kızım. Her şeyden önce senin küçücük bedenin gözlerimin önüne geldi. Mahvoldum. Seni bırakmak istemiyorum, bu kötü hastalığın bizi ayırmasını istemiyorum.

Bugün doğum günün, büyüyorsun ve ben sen büyürken senin yanında olmak istiyorum. Her yaptığın yanlışta doğruyu göstermek istiyorum, ben seninle yürümek istiyorum sarmaşıklarla dolu bu acımasız yolda.

Savaşacağım kızım, kendim için değil senin için savaşacağım.

Kağıdı katlayarak cebime koydum ve yanaklarımdan akan yaları silerek hastaneden ayrıldım ve senin aylarca beklediğin bebeği almak için arabama ilerledim. İçim acıyla kavrulurken dışarıya belli etmemek çok zordu. Yüzümde tek bir duygu kıpırtısı bile yoktu. Bir şey belli etmemek için bütün gece kendimi yedim ve herkes yatasıya kadar sabrettim.

Pembe elbisenin içinde o kadar güzeldin ki. Yüzünü uzun uzun inceledim. Unutmamak için hafızama kazıdım. Seni yatağa yatırarak uzun süre güzel ve masum yüzünü inceledim.

Böyle olmasını istemezdim.

Seni bırakmak istemezdim bebeğim.

Anneni affet.


--

Üç gündür odamdan dışarı adım bile atmıyordum. Yediğim doğru düzgün hiçbir şey yoktu. Günlüklere ilk başladığımda ağlama nöbetleri geçirerek yarım bırakmak zorunda kalıyordum, daha sonradan alıştım ve sadece boş boş bakmaya başladım. İki günlüğü bitirdiğimde üçüncüsüne uzandım. Doğumumdan annemin kanser oluşuna kadar geçen süreyi okudum. Bu çok tuhaf bir duyguydu. Babamla annemin komik diyaloglarını okudum. Paslanmış zihnime iyi gelmişti. Önceden babamın nasıl olduğunu hatırladım. Şefkatli kolları eskiden güven verirdi.

Şimdi ise bir kuyunun dibi kadar soğuktu.

Üçüncü günlükte annemin kanser evresini anlatacaktı.

Okumak için hazır değildi. Hazır hissetmiyordum.

Onun acı çekmesini okumak bende öfkeye neden oluyordu. Geri gelmesini istiyordum, annemi geri istiyordum!

O benim annemdi!


--


Kusmaktan yorulmuş bir şekilde klozetin yanına kıvrıldığımda odama biri girdi. Homurdanarak yerimde kıpırdandım ama hareket edecek gücüm yoktu. Bir şeyler yemeye çalışmıştım ama midem yedikten bir süre sonra geri çıkardı. Fazlasıyla bitkindim.

"İrem bu halin ne böyle," diyerek yanıma koştu Onur arkasında da Pınar vardı. Gözlerim uykusuzluktan kan çanağına dönmüştü.

"Hemen hastaneye götürmemiz gerekli."

Sesleri duyuyordum ama tepki veremiyordum. Hastaneye falan gitmek istemiyordum. Odamda kalıp sadece annemin bana bıraktığı günlükleri okumak istiyordum. onur beni yavaşça kucağına alarak yerden kaldırdı. Başımı omzuna koyarak gözlerimi kapattım ve teslim oldum.


--


Gözlerim aralandığında hastanede olduğumu anladım. Kolumda bitmek üzere olan bir serum vardı ve başımda keskin bir ağrı mevcuttu. "Yatmalısın, bitkin düşmüşsün," gelen sesle Pınar'ın odada olduğunu fark ettim.

"Evime gitmek istiyorum."

"Neden kendine bunu yapıyorsun," dedi, bana dikleniyordu. Onu umursamadan usta bir şekilde kolumdan serumu çıkardım. "İrem sana diyorum, neden böyle davranıyorsun, böyle yapmanı gerektiren hiçbir şey yok ortada," dediğinde sinirle Pınar'a baktım.

"Demek ortada hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok mu?" diyerek gülmeye başladım.

"İrem kendine gel ve benimle ciddi konuş," diyerek kollarını kavuşturdu, bu hareketleri sadece sinirimi bozuyordu.

"Hayatında hiç değer verdiğin bir şeyini kaybettin mi? Ya da şu anki konumundan bir anda indirilerek bir anda bilmediğin duyguları yaşadın mı?" diyerek yüzüne baktım, ifademde iğrenmeyle karışık ima vardı. "Sen kıyafetlerden başka bir şey gördün mü ki hayatında? Acı, umutsuzluk, yalnızlık... bunları hiç tattın mı?" Bir süre yüzüme baktı. "Bunları yaşamadan benim karşıma geçip hesap soramazsın," dedim ve yanından geçip giderek odadan dışarı çıktım.

Beni sorgulama hakkını her zaman kendinde gördü. Pınar her zaman beni yargıladı, sürekli beni çocukça buldu. En kötüsü de benim yaşadığım acıların hiçbirini yaşamadan karşıma dikilmesiydi. Beni düşünmeden hayatımı yargılaması haksızlıktı.

Yanımda hiç para yoktu ve eve yürüyerek dönmek zorunda kalmıştım.

Pınar peşimden gelmedi.

Gelip gelmemesi önemli değildi, zaten birbirimize kolay kolay alınmazdık. Bazen boş konuşur, kısa süreliğine kavga eder sonra tekrar barışırdık.

Güneş artık kavurucu sıcağını etrafına yaymaya başlamıştı. Sıcak havaları ve yaz günlerini sevmezdim. Günlükleri bitirecek ve eski günlerdeki İrem olacaktım. Hiçbir şeyi umursamayan, hiçbir şeyi takmayan karaktere bürünecektim.

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin