"Anlatmak ister misin? Eğer anlatırsan seni dinlerim ve bu sayede daha iyi tanımış olurum."
"Neden beni bu kadar tanımak istiyorsun? Sonuçta sana görevlerini öğrettikten sonra çok fazla irtibatta kalmayacağız."
Gülmüştü, fakat alaylı bir gülüş değildi. Gayet kendinden emin bir gülüştü.
"Bence çok fazla irtibatta kalacağız."
Cevap vermemiştim, bu gülüş ve o sözlerin anlamını biliyordum. Bir yanım buna engel olmak istese de diğer yanım ona güvenebileceğimi söylüyordu.
"Annem ile babam birbirlerine deli gibi aşıklarmış. Onlarla ilgili çok fazla bir şey hatırlamıyorum ama kafamda annemle ilgili çok az gelip giden bir konuşmamız var. Annemin söylediğine göre babamla yaşadığı aşkın tarifini kimse edemezmiş. Birbirlerine o kadar bağlılarmış ki evlendiklerinde bile en fazla üç saat birbirlerini görmeden durabiliyorlarmış ki doğruydu. Babam işine öğle molası verdiğinde gelip annemi görüyor öpüyor seviyor geri gidiyordu."
Şimdi düşününce komik gelmişti. Bu yüzden sırıtmıştım.
"Fuat ve Yüsra'dan önce onların aşkına hayranlık duyardım. Ama benim yaşım ilerledikçe o aşk yok olmaya başladı. Her gün bir tartışma her gün bir kavga oluyordu. En son ayrılmaya karar verdiler çünkü ikisi de artık birbirinden nefret ediyordu. İstedikleri gibi boşandılar da, ama o boşanmada en çok ben zarar gördüm. İkisi de senin bir parçanı istemiyorum diyerek beni reddetti. Ve en sonunda kimsesizler yurduna gönderdiler."
Bu olay artık canımı yakmıyor ya da beni üzmüyordu. İçimde en büyük yarayı onlar açmıştı ama o yaraya alışmıştım.
"Onlardan sonra aşka olan inancım bitti. Ama sonra Yüsra ve Fuat'ı gördüm. Birbirlerini o kadar güzel seviyorlardı ki Kuzgun."
Dedim ona bakıp, sessizce beni izliyor ve dinliyordu.
"Yemin ederim aşka olan inancım bir anda yükseldi ve hatta artık birine aşık bile olmak istemiştim."
"Aşkı kiminle yaşayacağını seçemezsin Hande. Yüreğim kime delice atarsa ona aşık olursun ve kalbine asla söz geçiremezsin."
Gülümsedim.
"Sonra da zaten onlar da darma duman oldu. Baksana ikisi de birbirinden nefret ediyor. İşte bu yüzden aşktan uzağım ve gerçeği söylemek gerekirse aşktan nefret ediyorum. Birine ne kadar aşık olursan o kadar nefret ediyorsun. Ve ben eğer aşık olursam o adamdan nefret etmek istemiyorum. Bu yüzden kimseye o gözle bakmıyorum."
Elini usulca elimin üzerine koyup narince sıkmıştı. Bir ellerimize bir de ona bakmıştım. Aramızdaki küçük mesafeyi kapatıp tam dibime oturmuş ve elini sırtıma dolayıp beni kendine çekmişti.
Başım boynunun altına yaslandığında ona engel olmamış ve sessizce önüme bakmıştım. Bunu ilk defa birine anlatıyordum ve umarım anlattığıma değer kimseye söylemezdi. Fuat bile aşka neden bu kadar uzak olduğumun sebebini bilmiyordu.
"Biliyorum bana kızacaksın ama yine söylüyorum her aşk bir değildir. O sana verdiği mutluluğun ve huzurun karşılığında elbet ki acı isteyecek. Ama o yolun sonu bir şekilde yine mutluluğa çıkacak."
Kuzgun'a daha cevap veremeden Fuat hırsla yanımızdan geçip bahçe çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı. O kadar hırslı görünüyordu ki bizi bile görmemişti.
Bir anda Kuzgun'dan uzaklaşıp ayağa kalkarak arkasından seslenmiş ve koşmaya başlamıştım. Beni duymamazlıktan geliyordu.
Ama sonunda onu yakalamıştım. Kolundan tutup kendime çevirdiğimde ise kızarmış gözlerinin öfkeden dolu dolu olduğunu görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜZENBAZ
Teen Fiction"Aşk mı? Ölüm mü?" dedi gözlerimin içerisine derin derin bakarken. Elimdeki silah tam kalbine doğru bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş dolarken hırsla alıp verdiğim soluğun sesini duyabiliyordum. "Tabi ki de ölüm, senin gibi bir adam için asla aşkı s...