Hastaneye geldiğimde Mavi ile konuşmuş ve bütün olanları anlatmıştım. Tahmin ettiğim gibi hiç hoş karşılamamıştı. Bağırıp çağırmış ve adamı elimizden kaçırdığımız için bir ton laf etmişti.
Olanları tam olarak anlatmamıştım. Kuzgun'un bana yaptıklarını ve tek başına gittiğinden bahsetmemiştim. Eğer onları da anlatsaydım kesinlikle Kuzgun'u öldürürdü.
İlk defa bu kadar kaybımız olmuştu. O adamların içinde Salih'de vardı. Her zaman saygılı ve efendi bir adamdı. Şimdi bir hiç uğruna ölmüştü.
Fuat yoğum bakımın camından Yüsra'yı izlemeye devam ederken Mavi bana eve gidip toparlanmamı söylemişti. Yeniden hastaneden çıkmış ve etrafta benden bir açıklama bekleyen adamlara bakmıştım.
Bu utanç verici facianın bir açıklaması yoktu. Bu yüzden sessizce hastane kapısına doğru ilerlemeye devam ettim. Aynı anda kapıda duran taksiden kolu sarılı Kuzgun çıkmıştı.
Beni görünce olduğu yerde durup gözlerimin içine bakmıştı. Sinirden dolan gözlerimle onu bulanık görsem de öfkemi saklayamamıştım.
Taksinin arkasındaki arabama binip gelmemesi için kapılarımı kilitlemiştim. Zaten o da gelmeyi hiç denememişti. Onu arkamda bırakarak yola devam etmiştim.
Bütün olanlar onun kadar benimde suçumdu. Eğer ona zarar vermekten korkmak yerine ensesine vurup bayıltsaydım şimdi hepsi yaşardı.
Elimle direksiyona bir kez vurarak dirseğimi kapıya yasladım. Bütün her şey üst üste geliyordu. Öyle bir derecedeydim ki bu cehennem olası ülkeyi terk edip arkamda tek bir iz bile bırakmak istemiyordum.
Hayatımı borçlu olduğum kadının gözünden yeterince düşmüştüm. Bana olan güveni yavaş yavaş tükeniyordu ve bunu görmek bana acı veriyordu.
Sevdiğim adama güvenerek belki de hayatımın hatasını yapmıştım. Onu yanımda götürerek ve hata yapmasını engellemeyerek hata yapmıştım.
Yarım saat sonra eve geldiğimde arabayı gelişi güzel çekip hızlıca inerek kapının önünde bekleyenlere baktım. Salih'ın yerini Nihat almıştı, onun de geldiğini umarak bakıyordu gözlerime.
"Hande Salih nerede? Benim mesaim bitti duş alıp Mavi'nin yanına gideceğim de."
İfadesizce yüzüne bakıp başımı iki yana salladım.
"O öldü, sen artık onun görevini alacaksın."
En sessiz adamımız yanından geçerken kolumdan tutup durdurmuştu.
"Ne demek öldü?"
"Öldü işte ne sorguluyorsun? Vuruldu ve öldü."
Kolumu elinden kurtarıp yürümeye devam ederken zihnime kazınan o yüz ifadesi gözlerimin önünden bir kez daha geçti. Salih'in öldüğünü öğrenmek onu çok etkilemişti. Kaşları çatık ama gözleri çaresizce bakıyordu.
Hızla kendi katıma çıkıp odama girdim. Bütün bunların sebebi sevdiğim adamdı.
Odamın kapısını arkamdan sertçe kapatıp elimi belime attım. Kuzgun arabada kemerimi çekip almıştı. Hala ondaydı ve elim alışkanlık olarak oraya gitmişti.
Dolu gözlerim yanaklarımdan süzülüp giderkem dudaklarımım arasından sinirle bir inilti döküldü. Öfkeme engel olamayıp masamdaki malzemelerimi tek hamlede yere fırlattım.
Kriz çığlıklarım odanın içerisini doldururken elime ne geçerse etrafa fırlatarak sinirlerimi boşaltmaya devam ettim.
Öfkeli bakışlarımdan akan göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüp yerle birleşirken bakışlarım yatağımın yanındaki küçük dolabıma gitti. İçerisinde annemden kalan mektup vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜZENBAZ
Teen Fiction"Aşk mı? Ölüm mü?" dedi gözlerimin içerisine derin derin bakarken. Elimdeki silah tam kalbine doğru bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş dolarken hırsla alıp verdiğim soluğun sesini duyabiliyordum. "Tabi ki de ölüm, senin gibi bir adam için asla aşkı s...