Bütün hazırlığımı yapmıştım ki Kuzgun aşağıdan acele etmememi söylemişti. Uçak akşam altıdaydı ve ben o saate kadar yüreğimim acısıyla nasıl duracaktım bilmiyordum.
Koridorda usul adımlarla ilerlerken Arsen'in odasındaydı gözlerim. Yüreğim acı içerisinde kavrulurken güçlü kalmak için çok çabalıyordum.
Benim oğlum astım hastasıydı. En ufak bir endişede nefesi kesilirdi. Şimd orada bensiz nasıl nefes alabiliyordu? Kokum olmadan gözlerini kapatmayan yavrum nasıl uyuyabiliyordu?
Irık olan kapısını biraz daha açtığımda gözlerimi kapattım. Nasıl da kokusu sinmişti yavrumun. İçim titriyordu, bir anne evladından ne kadar süre ayrı kalabilirdi bilmiyordum ama bana saatler cehennem gibi geliyordu.
İçeriye girip yatağın üzerindeki geceliklerini avuçlarımın arasına aldım. Bir annenin en büyük sınavıydı evladı. Ben annesiz ve babasız büyümüştüm. Yetim ve kokuya hasret yarım büyümüştüm. Bu yüzden kendi çocuğumun bensiz bir saniye bile geçirmesini istemiyordum.
Fakat geçmişim öyle kötüydü ki her ne kadar sıyrıldım bitti desemde yine yakama yapışıp zehrini oğluma akıtmıştı. Nefes alamıyordum, öyle büyük bir çaresizliğin içerisindeydim ki nereden tutunsam elimde kalıyordu.
Aşağıda oturan adam oğlumun babasıydı. Kendi oğlu olduğunu bilmeden savaşıyordu onun için. Sanki hissetmiş gibiydi, belki de biliyordu. Telefondaki adam Kuzgun'un oğlu olduğunu söylemiş de olabilirdi. Yalnızca Arsen'i kurtarana kadar bekliyor olabilirdi.
Ellerimin arasındaki geceliği burnuma götürüp tüm nefesimle içime çektim kokusunu. Aynı saniyeler içerisinde gözyaşlarım akıvermişti.
"Söz veriyorum anneciğim, seni kurtaracağım. Bensiz bir gün daha geçirmene izin vermeyeceğim."
Titreyen sesim ve kesik soluklarımın arasında konuşmuştum. O kadar zor geliyordu ki, sanki dünya dönmeyi bırakmış oksijen artık kalmamış gibiydi.
"Girebilir miyim?"
Kuzgun'un kapıyı tıklamasının ardından sesini duyduğumda hızlıca gözyaşlarımı silip başımı salladım.
"Eda arkadaşını ikna etmiş. İzin kağıtlarını aldıktan sonra Eray'a yardıma gidecekmiş. Mücahit de adamların yarısını halletmiş geceyr biter diyor."
Arsen'in masasına yaslanmış sert ifadesi ile bana anlatırken söylediklerini onaylayarak ayağa kalktım.
"Tamam bizde o zamana kadar bir şey yapalım."
Tek kaşını kaldırıp "Ne gibi?" dediğinde bakışlarımı yere çevirip yutkundum.
"Bilmiyorum ne olursa, çünkü ben böyle duramıyorum. Yüreğim acıyor, sıkışıyor. Düşündükçe deliriyorum, o yüzden boş kalmak istemiyorum. B-Bir şey yapalım."
Sözlerimin sonunda sesimin titremesine engel olmamıştım. Ellerimi pantolonumun arka cebine sokup tavana baktım. Onun önünde ağlamak istemiyordum.
"Şu an elimizden bir şey gelmez. O yüzden senin için yapabileceğim hiçbir şey yok."
O kadar soğuk ve umursamazca konuşmuştu ki gözlerine bakamadan edememiştim. Bir yabancı, düşman, acımasız...
Bakışlarından çok anlam seziliyordu. Başımı salladım.
"Anlıyorum, yok."
Tok bir ses çıkmıştı. Zoraki şekilde yutkunarak yeniden gözlerine baktım.
"O adam, telefonda sana ne söyledi de sen bir anda kötü oldun?"
Yaslandığı yerden doğruldu. Eğer öğrendiyse bunu şimdi bilmeliydim. Ellerini pantolonunun cebine koyup sertçe yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜZENBAZ
Teen Fiction"Aşk mı? Ölüm mü?" dedi gözlerimin içerisine derin derin bakarken. Elimdeki silah tam kalbine doğru bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş dolarken hırsla alıp verdiğim soluğun sesini duyabiliyordum. "Tabi ki de ölüm, senin gibi bir adam için asla aşkı s...