Jiang Chijing konuşmasını bitirir bitirmez en yakınındaki dolandırıcı adam, "İyi günler efendim, iyi günler." diye selamını vererek ona yalakalık yapmaya başladı. Söyleme şekli bir paket sigara teklif ediyormuş gibiydi.
Hapishanede mahkumların bir kısmı gardiyanların gözüne girmeye çalışırdı, önündeki dolandırıcı da açıkça bir ders kitabı örneğiydi.
Jiang Chijing'in bu tür davranışlar hakkında hiçbir kişisel görüşü yoktu. Zaman zaman birkaç mahkum için iyilik yapar ya da işleri kolaylaştırırdı, ancak bunun için kriteri diğerinin ona yalakalık yapıp yapmaması değil, iyiyi ve kötüyü yargılamak için kullandığı kendi benzersiz normlarına dayanıyordu.
"Önünüzdeki hapishane kuralları kitabını açın."
Jiang Chijing beyaz tahtaya geri döndü, arkasına dönüp bir tahta kalemi aldı ve tahtaya çarpıcı harflerle 'Gardiyanlara itaat edin.' yazdı.
Yumuşak ve narin görünümünün aksine, Jiang Chijing'in el yazısı çarpıcı ve güçlüydü, çizgiler güzelce çizilmişti ve kelimelerin daha da etkileyici görünmesine neden oluyordu. Ama bir tek Jiang Chijing yüzündeki sakin görünümü korumak için ne kadar çaba sarf ettiğini biliyordu.
Zheng Mingyi adındaki adam kitabını açmadı. İki eli bacaklarının üzerinde duruyordu, bakışları Jiang Chijing'in yüzünü inceliyor ve asla ondan ayrılmıyordu.
Jiang Chijing, kendini ele verdiği gece bu bakışı hissetmişti ve o anda zamanında perdenin arkasına saklanmayı başarmıştı. Ancak durum şimdi onun yine kaçmasına izin vermiyordu.
"1017." Jiang Chijing, Zheng Mingyi'nin hapishane üniformasındaki numaraya bir bakış attı. "Önündeki kitabı açmanı söyledim."
Zheng Mingyi tek bir parmağını bile oynatmamıştı ve nihayet konuşmaya başlamadan önce iki adam, bir asır gibi hissettiren kısacık bir an için çıkmaza girmişlerdi. "Sen oku, ben dinlerim."
Ses tonu Jiang Chijing'in beklediğinden biraz daha derindi. Düz, eşit bir tondaydı, tavrı ne pasif ne de buyurucuydu.
İşte ikinci mahkum tipi, kendilerini hapishane gardiyanlarıyla eşit konumda tutan tip.
Bu tipin düşmeye meyilli olduğu iki uç nokta vardı: ya mantıklı ve güler yüzlüydüler, asla sorun çıkarmazlardı, ya da son derece tehlikelilerdi ve bir kez sinirlendirilince vahşileşip tahmin edilemez bir hale gelirlerdi.
Jiang Chijing, Zheng Mingyi'yi ikinci kategoride sınıflandırıyor gibiydi, ancak şimdi bu soru üzerinde durmanın zamanı değildi.
Bakışlarını kaçırıp kalemiyle beyaz tahtaya dokundu ve konuşmaya devam etti, "Hayatta eğitim almak için üç şans vardır. Birincisi ailenizden, ikincisi okuldan. Bu iki şans size doğru olanı öğretemezse, sorun değil. Hala üçüncü şansınız var. Hapishane."
Çoğu insan sadece belirsiz bir iyi ve kötü kavramına sahipti. Ne yapıp ne yapamayacaklarını biliyorlardı ama arada bulanık gri bir alan da vardı.
Ama Jiang Chijing'in mükemmel bir şekilde birbirine uyum sağlayan iyi ve kötü kavramları vardı. O nasıl birini izinsiz gözetlediyse, karşılığını da ona göre almalıydı. Suç işleyen hüküm giymiş bir suçlu da düzelme niyeti göstermezse onu kötü olarak sınıflandırırdı.
Özetle, Jiang Chijing'in çürük yumurtalara gösterdiği tavır çok nezaketsizdi.
"Efendim." Şimdiye kadar hiçbir şey söylemeyen haydut, birden kitabındaki bir satırı işaret etti. "Bir bakabilir misiniz, bu ne anlama geliyor?"
Jiang Chijing'in gözlerinde hafif bir şaşkınlık belirmişti. Ona doğru yürüdü, haydutun işaret ettiği şeyi okumak için başını eğdi, apaçık dört kelime yazdığı görülüyordu: Gardiyanlara hakaret edin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restricted Area
ActionJiang Chijing, röntgencilik arzusunu doyurmak için mahkumların her hareketini her zaman izlemişti. Ta ki bir güne kadar, son derece tehlikeli bir mahkum hapishaneye girmişti ve Jiang Chijing onu gözetlerken yakalandı. İzleyen, izlenen oldu; avcı, av...