Uğursuz bir geceydi.
Mhyris gözlerini açtığında odasında olacağını sanmıştı ama değildi. Yine kâbus görüyordu. Asshai... Düşük yaptığı günden beri burayı rüyasında hiç görmemişti. Ancak zihnindeki kuytu patikanın sonu yine Asshai'ye çıkmıştı. Karanlık Diyar'ı ziyaret ettiği bir başka gece olacaktı. Etrafına bakındı. Ama her şey karanlıktan ibaretti, her zaman olduğu gibi. Karşısında duran ihtişamlı sarayın duvarları siyaha bürünmüş, tüm ışığı yutmuştu. Etrafta ölüm sessizliği vardı. Rüzgar bile esmiyordu.
Mhyris soğuk ellerini birleştirdi. Üzerindeki siyah pelerine sarıldı, endişe ile dolup taşan kalbini sakin kılmak için. Defalarca kez buraya uğramıştı. Ama her defasında ölüm tarafından yakalanmak, korkmasına sebep oluyordu. Gökyüzüne çevirdi başını. Yıldızlar ve ay, önlerine çekilmiş bir perdenin ardında kaybolmuştu. Varlıkları oradaydı ama ışıkları yoktu. Mhyris yine üzerine kapanacak devasa ve karanlık bir duman püskürten ejderhayı beklerken son kez solur gibi nefes aldı. Gözlerini yumdu. Bekledi. Ayağının altındaki kara toprakta ayak izleri çıkana kadar orada öylece durdu ve tekrar toprağa gömüleceği an için korkmuş hissetti.
Ama hiçbir şey olmadı.
Yine inat etti ve bekledi, uğursuz karanlığı. Çünkü olacaktı. Tüm düşleri aynı şekilde başlıyor, yine aynı şekilde sona eriyordu. Burada her belirdiğinde aynı pelerini, kırmızı elbisesi, soğuk elleri ve örülmüş saçları olurdu. Her zaman. Bir karanlık yükselir gökte ve inerdi Mhyris'in üzerine. Her defa ölürdü Kızıl Leydi. Aksinin gerçekliği hiç olmamıştı. En azından şimdiye kadar. Bu kez rüyası ona başka bir şeyler söyleyecekti.
Mhyris gözlerini açtı.
Önünde serili olan uzun, karanlık ve belirsiz boşluk artık değişmişti. Fakat bu ani değişiklik, Mhyris'in kalbinde ani bir çarpıntıya sebep oldu. Yüzlerce insan vardı. Ona doğru yürüyen, siyah pelerinleri ile gizlenen ve ellerinde ateş sahibi olmayan mumlar taşıyan bir sürü insan. Her biri ordu gibi düzenli adımlarıyla Mhyris'e yaklaşıyordu. Sesleri yoktu, yüzleri de. Karanlıkta kalmıştı silüetleri. Soluk renkli elleri, taşıdıkları mumdan dolayı pelerinin dışında görünüyordu ama bu kadardı. Tek ele sahip gölgelerdi sanki her biri. Mhyris'e git gide daha çok yaklaşıyor, binbir parçaya bölünmüş ejderha gibi genç kadının etrafını sarıyorlardı. Kızıl Leydi korkuyla onlara bakıyordu ama kıpırdamıyordu. Korku vardı, evet. Ne gariptir ki merakı daha baskındı ve beklemesini istiyordu annesinin sesi.
Mhyris öylece durdu ve kalabalık gölge topluluğu, genç kadının iki yanından akıp gitmeye başladılar. Dokunmuyor, yeraltından çıkma gözlerini çevirip Mhyris'e bakmıyorlardı. Öylece yürüyorlardı. Bir amaçları yokmuş gibiydi. Kızıl Leydi'nin korkusu dingin bir hâl alana kadar da yürümeye devam ettiler. Ama Mhyris'i bekleyen asıl kişi, onlar değildi. Onların hemen ardındaki Kızıl Kadın'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...