Günlerdir ölümün gölgesiyle ve yas tutan ruhların ızdırabı ile etrafı sarılmış olan Kızıl Kale için yeni bir sabah daha doğuyordu.
Kral'ın Toprakları düğün trajedisini atlatmıştı. Halk için her şey olağan haliyle devam ediyordu, hatta geceleri tiyatrocular gösterilerinde kana bulanmış düğünü konu ediniyorlar ve Kızıl Leydi Mhyris'in ölüm sahnesini kendilerine göre yorumlayarak bir trajediden çok komedi gösterisine çeviriyorlardı. Onu bir şeytanmış gibi gösteriyor, ölüm sahnesini alkışlıyorlardı. Bir cadı daha öldü, demişti gösterinin sahibi. Aşağılar gibi söylemişti bunu. Prenses Rhaenyra'yı varis olarak kabul etmeyen halk, Mhyris için denilenlere de katılıyordu elbette. Onlara göre Mhyris zaten ölmeliydi. Onu Kral Viserys'in aklını karıştıran, Prenses Rhaenyra'yı kullanan ve sarayı birbirine katan bir fahişe olarak görüyorlardı. Sanki genç kadını tanırlarmış gibi.
Mhyris'i öldürenin Prens Daemon olduğuna dair kulaktan dolma dedikodular geziyordu sokaklarda. Herkes bu laflara inanmaya hazırdı. Halk da hemen dedikoduyu benimsemişti. Cadıyı öldüren Serseri Prens'i gösterilerinde kahraman bir canavar olarak sunuyorlardı izleyicilere. Her gece Mhyris'in adını hakaret etmek için pis ağızlarına alanlar ile yaşanan olaylara doğru pencereden bakanlar kavga ediyordu ve onları ayırmak muhafız askerlerine kalıyordu. Altın Pelerinliler Ordusu sokağa inip tüm bu hadsiz gösterileri bitirmek için emir beklemişti ancak Kızıl Kale'den o emir hiç çıkmamıştı. Çünkü sokaklarda olup bitenler Otto'nun kulağına geliyordu ve Viserys derin bir yas sürecinde tıkılı kaldığı için emir verme görevini El'i üstlenmişti. O da gösterilere karışılmamasını emretmişti. Neticede hakaretlere uğrayan ve ölmüş olan kişi Mhyris idi. Bu durum Otto Hightower'ın işine geliyordu.
Sarayın duvarlarında ise hala Prenses'in hüzünlü sesi yankılanıyor, Kral Viserys vücuduna sinmiş zehrin de etkisiyle çok bitkin hissediyordu. Rhaenyra için günler korkunç bir kabustan ibaretti. Ölü gibi geziyordu saray koridorlarında. Ne kimseyle konuşuyor ne de ağzına tek lokma yemek giriyordu. Çok çabuk solmuştu. Hizmetliler ona bir şeyler yedirmek ya da dışarıya çıkıp hava almasını sağlamak için çaba harcıyorlardı. Fakat Rhaenyra değil odasından, yatağından bile çıkmak istemediği bir ruh haline bürünmüştü.
Günün her vakti hasta gibiydi. Geceleri uykusunda hem annesinin hem de Mhyris'in adını sayıklıyor, kapısında nöbet tutan Sör Criston Cole'u bile korkutacak çığlıklar atarak kabuslarından uyanıyordu. Onun hastalanışı sebebiyle devreye Üstadlar girmişti, gücünü toplaması için çeşitli bitkilerle karışımlar hazırlıyor ve içene kadar yanından ayrılmıyorlardı. Rhaenyra'yı habersiz kaldığı ve Mhyris'in ölümünü yaşadığı günler boyunca ayakta tutan iki şey olmuştu; Üstad'ın özel hazırladığı karışımlar ve Harwin Strong'un mektupları. Prenses teselli bulma konusunda babasından biraz daha şanslıydı.
Kral Viserys ise korkunç bir çöküşün eşiğindeydi ve düşmemek için bulduğu tek şeye tutunmaya çalışıyordu, Kraliçe Alicent'ın şefkatine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...