Mhyris, hizmetlilerin koridorlardan çekildiği ve sarayın bir lütuf sunar gibi karanlık sessizliğine kavuştuğu gece vaktine minnettardı.
Yatağında oturuyordu. Beyaz geceliği teninde kaybolmuş gibi görünüyordu. Sırtını yasladığı yatağın başlığındaki ejderha işlemesi, bir koruyucu edası ile onu izliyor gibiydi. Kızıl Leydi, dün yaşadığı düşükten beri neredeyse hiç konuşmamıştı. Gecenin tekinsizliği kalbine çökmüş, gözyaşı bir yıldız gibi yanağından kayıp çenesine ulaşmıştı. Sıcak gözyaşı eline damladı. Mhyris kıpırdamıyordu. Parıltısı sönmüştü gözlerinin. Gitmeden önce Becca'nın pencereyi açık bırakmasını istemişti ve rüzgardan dolayı uçuşan perdeyi izliyordu. Zihninde iyi olmayan bir sürü düşünce kol geziyordu dünden beri. Kanın kokusu ise burnundan hiç gitmemişti. Ama neyse ki alışkındı.
Ölüm, ona bir kez daha uğramıştı.
Sırtındaki yastığın kabartılmaya ihtiyacı vardı ancak Mhyris, tenine batan sert yatak başlığını hissetmiyor ya da sadece umursamıyordu. Örtüyü biraz daha üzerine çekti. Koruması gereken bir şey kalmış gibi ellerini karnına koydu ve geceyi izlemeye devam etti. Düşlerinde gördüğü yabancı kadının onu almaya geldiğini sanmıştı ama varlığından bile haberi olmayan başka bir şey için gelmeyi tercih etmişti aslında.
Şey.
Mhyris ona başka ne diyebilirdi?
Henüz bir bebek bile değildi.
İki hizmetlisi etrafında korkuyla koştururken, Mhyris bacaklarının arasından akan kanı durmayacak sanmıştı. Hatta belki de durmaması daha iyi olurdu. Gecenin kör saatinde gözüne uyku girmeyen Mhyris, nefes alıyor olmaktan memnun değildi. Bir hamileliğin erkenden sonlanışına Ölü Kraliçe Aemma sebebiyle defalarca kez şahit olmuştu. Her kayıp, Aemma için daha çok karamsarlık olmuştu. Mhyris hatırlıyordu, daha doğrusu hatırlamak zorunda kalmıştı. Çünkü Kraliçe Aemma'nın ifadesi, şimdi onun solgun yüzünde belirmişti.
Sadece bir ruhtan ibaretti sanki.
Dünden beri hisleri alınmış gibiydi. Yarı baygın geçmişti geçen gecesi. Kabuslar, sayıklamalar ve kanlı bir çarşafla dolu olduğu gibi. Mhyris, ona teselli veren ve kimsenin haberi olmaması için uğraşan Becca'nın sesini hatırlıyordu. Sadece mideniz rahatsız, Leydim. Akşam yemeğini yerken kendinizi kötü hissettiğinizi söyledim. demişti sadık hizmetlisi. Kanlı çarşafları yakmıştı, tıpkı kendi gizli doğumunu ve diğer kadınların elbiselerinin altında gizlenen şişkin göbeklerini sakladığı gibi. Saraydaki kargaşa da işlerini kolaylaştırmıştı.
Herkes, Prens Daemon'un Ejder Kayası'nı ele geçirmesini ve bir fahişesini eş olarak alması hakkında konuşuyordu. Kral Viserys, Ejder Kayası'na Otto Hightower eşliğinde bir müfreze asker yollamıştı. Bu düne ait bir olaydı. Gün boyunca odasından dışarıya adım atamayan Mhyris, onun sarayda gezmediği sıralarda Prenses Rhaenyra'nın ejderhası Syrax'ın sırtına atlayıp Ejder Kayası'na gittiğini öğrenmişti. Yatağında kaybettiği kan yüzünden gözlerini zor açarken, olan biten her şeyi sadece dinliyordu. Yeni hizmetlisi Marla'nın kulakları daha hassastı. Leydi Alicent'ın günün çoğu zamanı Kral'ın odasında olduğunu ve Rhaenyra'nın ejderha yumurtası ile akşam üzeri saraya geri döndüğünü ondan öğrenmişti. Ancak kendi derdi dışında hiçbir şey düşünemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanficKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...