Hikayemizin birinci yılı kutlu olsun! (Biraz gecikmeli bir kutlama oldu ama çaktırmayın) Bana ve karakterlere eşlik eden herkese çok teşekkür ederim. Uzun ve sabır isteyen bir süreç kitap yazmak. Ve Red Targaryen, hâlâ uygulamaya girmemi sağlayan kitabım olduğu için benim açımdan ayrıca özeldir. Yazmaya başlarken, hiç bu kadar büyüyeceğimizi tahmin etmemiştim. Ama şimdi 40bin olmak üzereyiz! Destekleriniz için teşekkür ederim❤️
Keyifli okumalar!
🐉
Gecenin kör vaktiydi. Yataklarında olması gereken herkesin gözleri, bir sıkıntı veyahut anlamını bilmedikleri kötücül bir histen dolayı açıktı. Kızıl Prenses'in ailesi o gece uykudan yana istekli değillerdi. Her bir odada derin düşünceler, karanlık denizi izlemekle meşgul olan zihinler ve tartışmaktan bitap düşmüş bir çift vardı.
Karasu Körfezi'ndeki uğursuzluğun dalgaları, Ejderha Kayası'nın kıyısına vuruyordu. Ay ışığında bile bir terslik hissediliyordu. Siyah taşlı kalenin en yüksek kulesinden dışarıyı izlemekte olan Melisandre'nin kulaklarına fısır fısır konuşuyordu tanrısı. Kadın, teni ürperirken karanlık bir haberle; derin nefes almak için bile kıpırdayamamış ve git gide adaya yaklaşan tanıdıkları hissetmişti. Işık Tanrısı diyordu; dans ateşten olacak, sonsuza kadar sürecek o gece değil kavurucu bir güneş dans edecek bedenlerinizde. Odasında kendi kendine alev almış ateşten duymuştu bunu Melisandre. Şöminenin başında yere düştü. Tanrısının haberleri her zaman bedenine acıyla ulaşıyordu ve yine kulaklarında korkunç bir uğultu oluştu. Yerinden doğrulamadı. Hayatı boyunca yaklaşan uzun gece için Kızıl Targaryen'i eğittiğini sanan Asshai'li cadı, şimdi gökyüzünde çarpışmakta olan ejderhaları görüyordu. Kısa bir anlığına yeniden şöminede yükselen ateşe baktı. Göz bebeklerine yansıyan ateşin gerçekliğinde bir şeyler gördü.
Mhyris elinde bir taç tutuyordu.
Ve alevlerin içinde yanmaktaydı.
Üstad kulesindeki Kızıl Kadın, korku ve dehşetle yere yığılmış iken; kalenin koridorlarına sessizlik hakimdi. Oda kapıları kapalı olsa bile prensesler ve prensler uyanıktı. Gölge Adamlar'dan birkaçı ise gece vaktinde koridorlarda koşturan Nettles'i görmüşlerdi. Vahşi görünümlü genç kız, Robin ile birlikte kaldığı odadan gizlice kaçmış ve sinsi sinsi kalede yol almaya başlamıştı. Ne sebeple dolaştığını sormasın diye, ona dik dik bakan bir gölge adamdan var gücüyle uzaklaşmayı başardı. Yırtıktı çizmeleri. Koşarken bazen ayağından çıkacak gibi oluyordu. Nettles, meşale ateşinin bilerek söndürüldüğü büyük salonun koridoruna girmiş, çizmesini düzelterek devam etmişti. Sessizleşti.
Taş masanın olduğu salonda Daemon Targaryen ve karısı Mhyris Targaryen vardı. Sesleri koridora ulaşıyordu. Bir tartışma hâlindelerdi. Onları dinleyen Nettles, yüzüne içeriden gelen şömine ateşinin ışığı vurana kadar ilerlemişti.
Yarısı açık bırakılan salon kapısından içeriye gizlice baktı. Yanağını soğukça kapıya yaslamış, kahverengi gözlerini büyütmüştü. İlk başta Mhyris'i gördü. Kadın sıkıntıyla dolu yüzünü gizleme isteği barındırmıyordu. Gece vaktinde bile siyah elbisesini çıkartma şansını bulamamıştı. Eve geldiklerinden beri bir yandan çocukları diğer yandan da kocasıyla uğraşmaktan dolayı oldukça yorgun bir görüntüsü de vardı. Elinde tuttuğu kadehin gümüş işlemelerinde parmağını gezdiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...