önceki bölümün bildirimini almamış olabilirsiniz, kontrol etmeyi unutmayın lütfen.
Tanrılar şarkılarını söylerdi, insanlar huzur bulsun diye. Tanrılar günahkâr ilan ederdi, insanlar ibret alsın diye. Ama hiçbir tanrı dışlamazdı, babasını bilmeyen bebekleri. Piçlik, insanların zaaflarına karşılık, daha sinsi olanları ve günahlarını saklamayı başaranları yüceltmek için ortaya atılmıştı. Bebek doğardı. Ayrıldığı an rahimden, onun ne olacağına tepeden bakıp kendisini tanrı sananlar karar verirdi. Kralların gücü yeterdi, piç olanın ölümü adına karar vermek için. Ama tanrılar alırdı kollarına o bebekleri. İnsanların layık görmediği sevgiyi piçlere verirlerdi ve hiçbir bebek sevgisiz kalmazdı, Anne onları evine kabul etmişken.
Piçler, tutkudan doğardı.
Karşı konulamamış bir aşkın en gizli meyvesi olurlardı.
İnançlılar onlara kirli tohum derler, hayatta kalmış her piç çocuk onlar için bir utanç kaynağı olurdu. Yüzleri belirsizdi. Bütün piçler kardeşti. Biri ölürken, diğeri doğardı. İnsanların hiç kabul etmediği bir gerçek buydu. Piçi öldürebilirdin, yeniden doğmasını ise asla engelleyemezdin. Kalplerinde izi kalmış dışlanmış hissi onların yegâne maskeleri olurdu. Bazıları öfke duyar, bazıları ise sevgiyi arardı. Kendilerini bir günahın bedeli olarak gördükleri her an için canları acırdı. Karşılığını başka canları acıtarak alanlar vardı, bir de canı acıyanı anlayarak onunla gözyaşı dökeni olurdu. İnsanlar birer bataklıktı. Piçler o bataklıkta çırpınır, her gün biraz daha dibe batarlardı.
Rhaenyra Targaryen, oğullarının asla dibe batmasına izin vermeyecekti.
Hamile olduğunu fark ettiğinden beri girdiği ruh hali, onu bilinen kibarlığı ve sakinliğinin dışına itmişti. Vahşilik işlemişti duygularına. Kraliçe Alicent çocuklarına her ters bakış attığında, Prenses Rhaenyra sinirle köpürürdü. Kraliçe ve Prenses'in gerginliği artık üstü kapalı tartışmalardan çıkmıştı. Laf atışmaları sertleşmişti. Kadınların arasına hasta Kral Viserys ya da Sör Harrold girmek durumunda kalırdı. İkisi de birbirinin hatalarını biliyordu ve kullanıyorlardı. Birbirlerine çelme takmak için hamle yaparlardı. Henüz ikisi de başarılı olmamıştı ama elbet bir gün galip olan kişi ortaya çıkardı.
Üçüncü hamileliğini, Kraliçe Alicent ile savaşarak geçirmişti Rhaenyra ve onun bu değişimi, insanların çenesini öyle bir kapatmıştı ki kimse Prenses'e karşı ses çıkartamıyordu. Bebeklerine karşı duyduğu koruma içgüdüsü, onu bir hükümdardan daha güçlü kılıyor ve sahip olduğu iki adama da destek oluyordu bilmeden. Mhyris neredeyse bir yıldır yoktu yanında. Rhaenyra'ya en büyük destek kız kardeşiydi ancak ikisi de kendi ailelerini korumaktan yana bazı ayrılıklara mecbur kalmıştı.
Rhaenyra bu süreçte çoğu kez yalnız hissetmişti. Harwin vardı, çocukları vardı, babası tek elini kaybetmiş olsa bile hâlâ ayaktaydı, Laenor ile ettiği sohbetler keyifliydi, Laena arada bir onu ziyarete gelirdi ve Tabitha hiçbir zaman Rhaenyra'yı yalnız bırakmazdı. Prenses Rhaenyra tüm bu insanlara sahip olduğu için çok şanslı bulurdu kendini. Ama Mhyris'i özlüyordu ve yazmak yeterli gelmiyordu. Bir yılda buluştukları olmuştu. Rhaenyra, karnı çok büyümeden Ejderha Kayası'ndaki evlerini ziyaret etmişti. Onlarla biraz kalmış, amcasını ve çocukları görmüş ancak sonunda Kızıl Kale'ye dönmek zorunda kalmıştı. Mhyris ile vedalaşıp geri dönmek onu zorluyordu. Kardeşi olmadan Kızıl Kale soğuk ve sıkıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...