Ejderhanın ininde uyanış vaktiydi.
Kral'ın Topraklarında ise kara bulutlar dolaşıyordu.
Viserys Targaryen'in hükümdarlık süreci, Kral'ın kişiliği gibi barışçıl ve savaştan uzak bir halde süregelmişti yıllardır. Kardeşi Prens Daemon'un saldırgan tutumu Stepstones'da bir zaferle sonuçlanmasaydı eğer bu barışçıl hükümdarlığın bir sonu olabilirdi ancak alınan her zafer, halkın ve konseyin önünde Viserys'in ne kadar iyi bir kral olduğunu her seferinde kanıtlıyordu.
En azından dışarıdan bakanlar için durum olumluydu. Fakat Targaryen ailesi içten içe parçalanmaya başlıyor ve Viserys kan kaybediyordu. Belki dağılıp dört bir yana savrulmaları için önlerinde uzun yıllar vardı ancak ailenin arasında öfkenin ve güvensiz hislerin kaygan zemini oluşmuş, dost gibi görünen hain müttefikler kuduz bir hayvan gibi ağızlarını taht adına köpürtmüşlerdi.
Otto Hightower, kardeşi Lord Hobert Hightower'a bir mektup yazarak olanları iletmişti. Kral'ın Eli, Prens Daemon'un son yaptıklarından ve Viserys'in her an teslim olup tüm iplerini o şeytan kardeşine teslim etme ihtimalinden dolayı harekete geçmişti. Sargılı elinin ağrısı, Daemon ve piç tohum Mhyris'e olan nefretini katlıyordu. Tüm endişesini ve önlem almaya yönelik fikirlerini kardeşine yazdığı mektuba eklemişti.
Eski Şehir'deki kalesinde mektubu okuyan Hobert Hightower, aldığı haberle deliye dönmüştü. Mhyris'in gerçek kanını öğrenmesi, Demir Taht'a göz diken hain Hightower hanesini artık daha saldırgan bir hırsa sürükleyecekti. Henüz bebek olan Prens Aegon, onların en büyük kozuydu. Bir oğuldu. Prenses'e karşı her zaman daha çok destekçiye sahip olurdu. Lord Hobert yazdığı cevap mektubunda; Otto'dan, bir an önce veraseti Aegon'a devretmesi için Kral Viserys'i ikna etmesini istemişti. Bu artık zamana bırakılacak bir mevzu olmaktan çıkmış, bir zorunluluk halini almıştı. Alicent'ın çocuğu taht için varis olmalıydı. Böylece yönetim Otto'nun elinde olacaktı.
Fakat gözünü taht hırsı bürümüş hainler bir yana, Kızıl Kale'de başka bir gerginlik rüzgarı baş gösteriyordu. Hava çok çabuk değişmişti. Mhyris'in hayatta olduğunun haberi tüm sarayı sevince boğmuştu. O korkunç düğün gecesinden sonra iyi bir haber almak, konsey üyesinden saray hizmetlisine kadar herkese bir nebze olsun umut olmuştu. Aslında Kral'ın odasından öfke ve göz yaşlarıyla çıkan Prenses'i görmeseler, mutlulukları daha uzun bir süre devam edebilirdi saraylıların. Ne yazık Prenses'in öğrendikleri, her şeyi yeniden tepetaklak etmişti. Ne öğrendiğini herkes merak ediyordu ama küçük konsey üyeleri dışında bilen kimseler yoktu.
Prens Daemon'un güzel haberi saraya duyurup sonra da şehirde terör estirdiği günün akşamı, Rhaenyra babası tarafından çağrılmıştı. Prenses'in yeniden hayat bulmuş neşesi o günün büyük bölümünde devam etmiş, genç kız nihayet hasta halinden kurtulmuştu. Güneş batıncaya kadar yerinde hiç durmamıştı. Mhyris'in odasını temizleyip havalandırmaları için hizmetlilere görev vermiş, birkaç güne kadar döneceğini umarak genç kadının odasını düzenlemişti. Hiç kimse alıp bakmasın diye Mhyris'in annesinden kalan kitabını gün boyu yanından ayırmamış, öğle yemeği sonrası bahçede Harwin Strong ile birlikte gezerken yine kitabı elinde tutmaya devam etmişti. Mektup arkadaşı olduğu Sör Harwin ile tüm mutluluğunu, sürekli gülümseyen suratı ve heyecanlı sözleriyle paylaşmıştı. Prenses'in mutluluğu Harwin'i gülümsetiyordu. Rhaenyra, bir neşeydi. Diyar onunla gülüyor, onunla ağlıyordu. Ancak o akşam, en son babasının odasına girerken mutluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...