Karaya vuran hiddetli dalgaların sesi, deniz her ne kadar uzakta olsa bile Leydi Mhyris'in kulaklarına ulaşıyor ve etrafındaki insanları duymasını engelliyordu.
Gemiye geri dönmek istiyordu.
Westeros'ta yaşayan herhangi bir kadın, -bir sokak fahişesi, hizmetli, bolluk içinde büyümüş bir Leydi ya da zengin bir Lord'un karısı olsun fark etmez- hayatında en az bir kez Kızıl Leydi Mhyris'in yerinde olmanın hayalini kurmuştu. Güneş doğar ve gözleri kamaştırırdı. Güneş, Mhyris idi. Ona bakan herkesin gözleri ışıltı ile kamaşıyordu. Kadınlar onun sahip olduğu kadar kırmızı dudaklar ve kusursuz bir ten için şifacıların kapılarını aşındırıyor, erkekler savunmasız akıllarına ait kapıyı sonuna kadar açık bırakıp onun için bir seçenek olmayı diliyorlardı. Bir kez bile saraya adım atmış bir adam, o saraydan ayrılırken aklında Mhyris'in hayalini de beraberinde götürürdü.
Ailesini kaybetmiş, yapayalnız genç bir kadın olabilirdi ama Kral onu evlatlık olarak seçmişti. Şansın ona güldüğü en belirgin an bu olmuştu. Kral onu neden bu kadar yakınında tutuyordu? Bir Prenses değildi Mhyris. Ancak tacı başında olmayan bir Prenses olarak görürdü tüm gözler onu.
Essos'lu bir şifacının, Mhyris henüz bir bebekken onun için ettiği kutsal sözler mi genç kadını bu denli karşı konulamaz kılıyordu? Ya da hiç kimsenin tanımadığı annesi mi vermişti tüm güzelliğini? Peki ya pür dikkat bakan güzel kehribar rengi gözleri? Kahraman şövalye Sör Ron Silverarmor'un biricik kızı, babasının savaş alanında döktüğü kanın yarattığı göle hiç şahit olmamıştı belki ama bakışlarında o kan gölünden yansıyan lanetli bir ışık parlıyordu. Masum güzelliğine leke süren ürpertici cazibesinde, bazılarının gözlerini kaçırmasına bazılarının da ondan nefret etmesine sebep olan bir etki vardı. Kimse ona karşı tam olarak nasıl davranması gerektiğine karar veremezdi. Hayran olanın aklı bir anlığına dururdu. Düşmanı ise kuytu köşede onun yok olmasını dilerdi.
Prens Daemon'un, Mhyris'e karşı olan saplantısının sebebi lanetli cazibesi miydi? Herkes Daemon'un tuhaf yaratıklara ilgi duyduğunu bilirdi. Mhyris, bir bakıma tuhaf sayılırdı. Görüntüsü Eski Tanrılar tarafından bir lütuf gibi armağan edilen ancak aynı zamanda cehennemin ateşinden ufak bir parça da taşıyan Kızıl Leydi kimdi aslında? Onu farklı kılan tam olarak ne olabilirdi? Daemon onu koruduğuna göre iyi biri olmamalı derdi bazı sinsi yılanlar, kıskanç ve çekilmezlerdi. Mhyris etrafı yılan deniziyle çevrilmiş bir ada gibi hissediyordu.
"Onların hepsini dinleyecek miyim?" diye soran Prenses'in sesi duyuldu. Sıkıntılı nefesi ciğerlerinden çıkıp serin havaya karıştı. Önünde dizilmiş genç veya yaşlı -çoğu Viserys ile aynı yaştaydı- erkeklere umutsuzca baktı.
"Lütfen, Prenses. Biraz daha sabırlı olmaya çalışın." Lord Boremund Baratheon, taliplerini tanımaya çalışan Prenses Rhaenyra'nın hemen yanında oturuyordu.
Rhaenyra sırf zorunda olduğu için orada oturmaya ve güzel kırmızı elbisesinin içinde on beşinci yaş gününü, onunla evlenmek için aday olan adamlara katlanmaya devam ederek geçirdi. Fırtına Burnu'ndaydı, yanında Mhyris ve şövalyesi Criston Cole ile birlikte gün içerisinde deniz yolculuğu yapmış ve buraya varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
أدب الهواةKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...