"Ölümün pençeleri takıldığında bir insana,
ne bırakırdı bir daha ne de izin verirdi savaşmasına.
Alırdı onu.
Götürürdü karanlık mabedine.
Çekip alırdı tüm ruhunu,
bedeni çürüyüp toprağa karışsın diye."Essos'un en doğusunda, güneşin hiç aydınlatamadığı bir şehir vardı, ismi Asshai olan. Gölge Toprakları denirdi. Kimse o kadar uzağa gidemez, gitmek istemezdi. Gidenlerin çok az bir kısmı geri dönerdi. Aklı olan hiç kimse Asshai topraklarında yalnız başına dolaşmaz, kafasını kaldırıp onu izleyen gözlere bakmazdı.
Orada olmak için karanlık bir amaç gerekliydi. Büyücüler, hain kaçaklar, cadı rahibeler ve karanlığa ait olan diğer her şey oradaydı çünkü. Kural yoktu. Sonsuz bir lanete uğramış gibi, Asshai hiç ışık görmezdi. Tek ulaşım yolu denizdi. Kulağa saklanmak için harika bir yer gibi geliyordu. Bir bakıma öyleydi, kimse saklanmak isteyen birini orada bulamazdı. Ancak Asshai'nin gözleri, kuytu köşelerde saklanmış herkesi görürdü.
Alacakaranlık, Essos'un en doğusu için kabul görülen tek gerçekti. Karanlığa hapsolmuş bu lanetli şehri sadece bir ejderhanın ateşi aydınlığa kavuşturabilir,onları hapseden karanlığın sırlarını ortaya dökebilirdi.
O beklenen ejderha yaklaşıyordu Asshai topraklarına.
Başka bir ejderhanın sırtında.
Daemon Targaryen, uzun süredir ejderhası Caraxes'in üzerinde uçuyordu. Kollarının arasında sevdiği kadın vardı. Leydi Mhyris, sinsi bir hamleyle saplanan ve canını alan bıçak yüzünden, Prens'in kollarında ve ejderhanın sırtında ölü bedeniyle yatıyordu.
Ejderhaya ilk kez binme deneyimini ne yazık ki hissedemiyor, aldıkları uzun yol boyunca neşeli ve heyecanlı sesini Daemon'u güldürmek için kullanamıyordu. Bedeni gökyüzünün özgürlüğünde sürüklenirken, tadına bakmanın hayalini kurduğu uçmanın hissi ne yazık ki ondan çekip alınmış ruhuna ulaşamıyordu. Onun buz tutmuş teni, uykuda gibi gözükmesini sağlayan beyaz yüzü ve kan rengine boyanmış gelinliği nedeniyle Prens korkunç bir çöküş yaşıyordu. Beyaz pelerine sarılı Mhyris'in ölümüne sebep olduğu için yorgun ve suçlu hissediyordu, fiziksel değildi bu duygusu. Ruhu da Kızıl Leydi ile birlikte ölmüştü sanki. Kendi kalbinin attığından bile emin değildi. Boşlukta kalmıştı.
Binicisinin acısını ve kaynayan öfkesini hisseden Caraxes, Prens Daemon'un yerine kükreyerek tüm gökyüzüne duyurdu isyanını. Kanatları bir fırtınaya sebebiyet vermişti. Gökyüzündeki bulutları dağıtıyordu hiddetle. Gecenin karanlığında, Asshai'nin uğursuz enerjisini ve korkutucu gözlerini kullanarak yolu buluyordu. Leydi Mhyris'in ölü olduğunu biliyordu. Sahibinden sonra uysallık gösterdiği tek kişi olan Kızıl Leydi'yi taşıdığı için dikkatliydi. Rüzgar kanatlarının altından geçiyor, tepede yükselmiş dolunayın parlaklığı karanlığa gömülmüş denizin yüzeyinde ışık dalgalarına sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...