Ejderha kanını taşıyan bedenler kaos ve kan ile büyürdü. Ruhları Tanrı'ya en yakın semalarda süzülür, kalpleri ateşe hükmeder ve küllerin arasında kalsalar bile ateşten bir kor halinde yanmaya devam eden büyük aşkları ozanların şarkılarında yaşardı.
Mhyris ve Daemon, aynı kutsal kanı paylaşıyorlardı. Biri ateşti, diğeri ise ateşin gücüne hayrandı. Prens çabuk alev alırdı, kükrer ve kana bulardı. Hiddeti bitmek bilmezdi. Öfkeyle kavrulan kalbi, sadece bir ejderhanın gölgesinde dinlenebiliyordu. Yıllardır gizlenmiş Prenses ise insan bedenine sıkışmış ihtişamlı bir ejderhanın kan ve kordan oluşan kalbine sahipti. Zapt edilemezdi. Parlardı, yakar ve külleri denizin üzerinde dans ettirirdi. Ölüm adına toprağa ayak bastığı sanılırdı ama insan bedenine sıkışıp kalmış bir ejderha, hayatı doğuran ateşe sahipti. Sadece henüz, ona yaratmanın kadim şansı verilmemişti. Karanlık ve ateş karşı konulamaz biçimde birbirlerine aşıklardı ve onlar, karanlık kalplerine ışık doğması için alevlerin arasında beraber kalmayı seçerlerdi. İki aşığı izlemeyi seven Eski Tanrılar, Mhyris ve Daemon için açtıkları boş sayfaya, ilk satırları yazmaya başlamışlardı.
İhtişamlı yaratık, kükremesi ile geceyi ve gölgelere teslim olmuş çorak şehri sessizliğin elinden bir anlığına çıkarıp almak ister gibi davranıyordu.
Caraxes'in sis bulutlarını dağıtan geniş kanatları Asshai'nin üzerinde uçarken, binicisi ikinci kez kanlı kıyafetleriyle geliyordu. Bir girdap tarafından yutulmuş gibi görünen şehri izleyen ejderhanın gözleriyle bütünleşmişti Prens. İkisinin başları da aynı noktaya dönüyor, aynı anda tekrar ileriyi görmeye çalışıyorlardı. Daemon, tapınağın önünde yanan bir ateşi fark etmişti. Onu bekleyen kişiyi hissetti. Mhyris olduğunu biliyordu. Kalbi, genç kadının sevgisini özlemişti ve tanrılara sığınmayan Daemon, bu kez onun merhameti için diliyordu. Sabırsızdı. Caraxes'i alçalması için yönlendirdi.
Kan Solucanı, kanatlarını geriye doğru çekip Asshai'nin ruhsuz ve yamyam topraklarına inmek için harekete geçti. Uzun boynu bulutları aştı ve taşıdığı Prens ile birlikte aşağı doğru git gide daha çok yaklaştı. Ateş, onları gördüğü için ikiye bölünmüştü. Bir yol gösterici gibi parlıyordu adeta. Toprağa ve tapınağın önündeki Kızıl Leydi'ye yaklaştıkça, Prens'in soğuk bedeni yavaşça ısınmaya başlamıştı. Rüzgar ciğerlerine şiddetle doluyor, uğultular kulaklarını tırmalıyordu. Caraxes'in heybetli cüssesi, toprağın havalanmasına ve bir toz gibi yukarı kalkmasına sebep olmuştu. Kanatları iniş yaparken rüzgar oluşturdu ancak tapınağın önündeki iki küçük ateşi söndürememişti. Ejderha indiğinde, sırtındaki Daemon o ateşin sahibini gördü. Hissettiği gibi o kişi Mhyris'di. Basamağa oturmuş, iki elini de alevler içinde bırakmıştı ve bekliyordu.
Kızıl Leydi'nin geceyi aydınlatan parlak gözleri, ejderhanın sırtından inen Prens'i izledi bir anlığına. Sonra ateşe döndü tekrar. Ellerindeki canlı ateşin dalgası, karanlığa sığınmış Asshai'nin her noktasından görülürdü ve bundan sonra Gölge Toprakları'nda daha çok ışık olacaktı. Mhyris, ellerini saran ateşi dans ettiriyordu. Tenine zarar vermeyen ateşi, parmaklarını hareket ettirerek dalgalandırıyordu. Yüzünün dibine kadar yaklaşan alev almış ellerini izlerken, sanki ateşin içinde bir şeyler görüyormuş gibi gözleri hayretle büyüyordu. Öğrendiği gerçekler, kabul etmesine yol açmıştı. Mhyris kim olduğunu artık biliyordu. Önceki hayatından kalan tüm anıları birer geçmişten ibaretti. Geçmiş, onu ele geçiremezdi. Ellerinde dans eden ateşin içinde geleceğine dair umutları görüyordu. Gülümseme sebebi buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen
FanfictionKral Viserys I. tarafından küçük yaşta himaye altına alınan ve Rhaenyra Targaryen'in gözünde bir abla gibi büyüyen Mhyris Silverarmor, uzun kızıl saçları ve büyüleyici görünüşü ile Westeros'un en güzel kadınlarından biridir. Ancak on yedi yaşında ol...