the targaryen | the knight and the groom

722 50 116
                                    

Büyük oğluna dair gördüğü rüyaların anlamını bilmeye çok yakın ancak asıl manasını öğrenmeye de bir o kadar isteksizdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Büyük oğluna dair gördüğü rüyaların anlamını bilmeye çok yakın ancak asıl manasını öğrenmeye de bir o kadar isteksizdi. Mhyris Targaryen'in başına şimdiye kadar ne geldiyse kehanetler ve rüyalardan gelmişti. Onu kanından ayrı tutan, geç kavuşmasını sağlayan ve bir yük gibi hissettiren sebeplerin ilki, son ateş büyücüsünün ejderhanın kanına sahip Targaryen'lere bıraktığı bir kehanet kitabıydı. Ateşin Kehaneti.

Dile getirenler yanlış kişiler ise eğer bu rüyalar onlara eşlik eden kehanet ve görüler ile birlikte birer lanetten ibaret olurdu. Mhyris'in gençliğindeki şanssızlığı, kim olduğuna dair bilgiye sahip olmamasıydı. Yalnızdı. Ellerinde beliren kaynağı belirsiz ateşe Daemon hayranlık duyardı sadece. Mhyris gizli kalması gereken biriydi o zamanlarda ve gölgelerde dolaşarak yaşamıştı. Bir plan vardı ki, buna kızıl rahibeler ya da eski tanrılar, her kim sebebi oldu ise Mhyris Targaryen'in doğası güneş ışığı ile buluşmuştu. Kehanetin ortaya çıkan korkulu rüyası olarak ona karşı durmuş, hak ettiklerini alabilmişti.

Kimin için kötü bir cadı, kimin için en derinlerde beslediği sevginin odağına sahip olacağına o karar verirdi, aptal bir kehanet değil. Kızıl rahibelerin en kutsalı Işık Tanrısı bile göz bebeği ilan ettiği Mhyris'i şeytanı gibi göremezdi.

Ateşten bir ruhu kontrol etmek zordu.

Mhyris Targaryen, kendisi için endişe etmeyi yıllar önce bırakmıştı. Annelik ile tanıştığından beri aklında yalnızca prens ve prensesleri vardı, kalbi onun kanından gelen bebekleri için atardı. Ruhu onları sarar ve korurdu. Mhyris her birinin gelecekte önemli işlerden sorumlu olacağını biliyordu, tahmini fikirler her zaman gerçekleşirdi. Asla ayakları yere değmeyecek bir oğlu ve yetişkin olduğunda evlilikten kaçarak kılıçların arasına dalacak bir kızı var idi. Daerys ile Daena hayatında en çok istisna gösterdiği adamın, Daemon'un birer benzeri olunca Mhyris onlardan ne beklediğini biliyordu. Doğaları iki çocuğuna ne sunuyorsa, Mhyris engel olmaktan yana değildi. Ateşin önüne geçmek aptallık olurdu. Güzel ikizleri ise Mhyris'e kendisini hatırlatıyordu. Aklı başka diyarlarda süzülen ve şifa dağıtan gözlere sahip küçük kızından umduğu her şey oluyordu. Mhyra'nın doğası ilkbaharda açan çiçekler gibi yolunu buluyordu. Koca bir adamın düşüncelerine ve kalbine sahip küçük oğlu ise üstad olamayacak kadar açık fikirli, şövalye olamayacak kadar geri duran utangaç bir çocuktu. Maerys'in kitapların üzerinde uyuduğu geceleri, gökyüzünü izlediği anları ve aklında dönüp duran tilkileri ortaya çıkartma hevesini annesi çok iyi bilirdi. Mhyris onun gelecekte bir gün, Rhaenyra'nın konseyinde, üstad ile laf dalaşına girip haklı çıktığı anları görebiliyordu.

Her anne çocuklarıyla gurur duyardı, gerçek ya da değil. Çoğu leydi sadece altta kalmamak için çocuklarını birer meyve gibi pazarlardı. Ama Mhyris'in en büyük derdi dört çocuğunun -aylar sonra beş olacaktı sayıları- özgürce ve güvenle yaşamaları idi.

Özgürlüğü onlara armağan etmişti.

Güvenliği ise bazı zamanlar tehlikede görürdü.

Son bir aydır gördüğü rüyadan yana düşünceliydi. Hatırlıyordu. Elindeki yakut taşlı tacı tutan oğlu Daerys'in kana bulanmış yüzü ölümle aynıydı. Gözlerine karanlık oturmuştu. Bakışı bir cellat ile aynıydı. Elinde tuttuğu kılıcından damlayan kan sıcak ve koyu idi. Siyah zırhı kandan bir göle girmiş, yüzmüştü. Gümüş saçlarının her teline bulaşmış kan, genci tıpkı annesi gibi kıpkırmızı saçlıymış gibi gösteriyordu. Yüzünde tuhaf bir tebessüm vardı, ne gülüyordu ne de öfkeliydi. Yaşadığı her ne olduysa, Daerys Targaryen'in ruhu çekiliyordu sanki. Doğruca onu izleyen annesinin gözlerine bakıyordu. Halini tarif etmek, en yaşlı üstadın bile dilini zorlardı. Dudakları bir ara gülmeye başladı, aynı sırada tek gözünden bir damla yaş akmıştı ve kana boyanmış yanağına ince bir yol açmıştı. Daerys'i anlamak her zaman zordu ancak o sırada annesi bile tek kelime edemiyor, konuşmuyordu. Daerys titreyerek bir yandan ağlayıp bir yandan gülerken, elindeki yakut taşlı tacı kendi kafasına takmıştı. "Bana daha çok yakıştı." dedi. Etrafını sarmış sis dumanları yavaşça prensi esir alırken, Daerys sanki tacın çok ağır olduğundan bahsediyordu ve taşıyamıyordu. "Vazgeçtim, artık onu istemiyorum." diyordu tekrar ve tekrar kez. Cannibal'ın yeşil gözleri tepesinde parlarken sislerin arasından çıkarak Daerys'in yanında durmuştu kafası. İki yabani ejderha gibilerdi. Cannibal'ın ağzı kanla ve et parçaları ile doluydu. Daerys ona yaslanarak tacı istemediği için söylenmeye devam ediyordu ama o sırada oğlunu izleyen fakat hiçbir şekilde kendisini gösteremeyen Mhyris kanın sebebini görmüştü. Topraktaki kelle gümüş saçlıydı. Kara kumların altına gömüldüğü için kime ait olduğu belirsizdi ancak kumların arasından gözüken birkaç tutam saç, Targaryen kanından birine aitti. Ve kan Daerys'in üzerine sinmişti.

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin