Hoşgeldiniz.
Oy verdiysek buyrun satır aralarında görüşelim iyi okumalar.
Zamana bırakmak istediğim bir konuda ilk defa zamanında bana bıraktığını hissediyordum.
Bana verilen bir hafta aslında kararı sindirmem için verilen bir hafta gibiydi.
Cevap zaten belliydi.
Mecbur gibi görünüyordum. Fakat bu mecburiyetin yanında istihbarat ekibi bana işime yarayacak bir şey sunuyorlardı.
Karan'ın neden gittiğini...
Altı ay boyunca en çok öğrenmek istediğim şey bu iken şimdi cevabını duymaktan en çok korktuğum şey haline gelmişti. Duymak istemiyordum. Sebebi ne olursa olsun. Çünkü ben ona hak vereceğim bir sebep duymaktan korkuyordum. Bir yandan Yaman'ın intikamını böyle çok daha rahat alabilirim düşüncesi kalbimde kan yerine pompalanırken, aklım bunun tamamen kalbimin bir oyunu olduğunu bağrıyordu. Gardımı düşürmeme sebep olacağını, yine ona kanmaya bahane aradığımı söylüyordu.
Oturduğum masamda öylece bir noktaya bakmaya devam ettim. Bu sabah kahvaltımı bile Deren evime gelip hazırlamıştı. Bende ki değişikliği farketmiş ama ne olduğunu sormamıştı.
Şirkete gelirken Celasun ve yeni işe başlayan birkaç adamla gelmiştim. Dün ki utanmaları hemen güvenliği arttırmalarıma sebep olmuştu. Alpaslan da hala evde istirahatte olduğu için yanımda değildi ama her yarım saatte bir beni arayıp sesimi duymak istiyordu.
"Off..." Ellerimi yüzüme kapatıp öylece bekliyordum. Kafamı toparlayamıyordum. Sabahtan beri ne işe odaklanabildim ne istihbaratın teklifini düşünebildim.
Reddetme gibi bir durum söz konusu değildi. İguana ölecekse benim elimden ölsündü. Başkasına yar etmem... Ama bu işte akıllıca hareketli etmem gerekiyordu. Kimseye güvenemezdim sonuçta.
"Yeter.." ayağa kalkıp kabanımı giydim. Dosyaları gelişi güzel topladım. Çantamı alıp odadan çıktım. "Deren benim birkaç saat kafamı toparlamam lazım kimse ölmüyorsa arama beni."
Bir süre yüzüme bakakaldı. "Ta-tamam Hale hanım aramam." dedi kafasını sallayarak. Bir adım atmıştım ki "geri gelecek misiniz peki ?" dediğinde "gelirim." diyerek şirketten ayrıldım.
Kapıda bekleyen Celasun yaslandığı arabadan ayrılıp yanıma geldi. "Celasun bu havada niye dışarda bekliyorsun gir içerde bekle. Kahve iç, çay iç." dediğim de omuzlarını kaldırıp indirdi "ben üşümüyorum ki." dedi.
"Tamam en Sivaslı sensin tamam. Hava soğuk mu diye sorunca yoo sıcak diyen adam da senin babandır kesin." dedim.O da bir süre yüzüme baktı kaldı. "Anlamadım." dedi.
"Bende anlamadım gereksiz bir şakamatiklik var üstümde." dediğimde "olur öyle." dedi.
"Gir içeride bekle bir daha." dediğimde "olmaz Alpaslan siker...diker. Gelir beni buraya diker, burada bekle diye, çünkü o dedi bana kapının önünden ayrılma diye. Ben iyiyim burada. Kapı bende." dedi.
Hepsi bir değişik yemin ederim. "Bekle nerede bekliyorsan bekle ya." dedim arabama doğru ilerlerken hızlanıp yanıma geldi "bir yere mi gidiyoruz ?" dedi.
"Ben gidiyorum." dedim.
"Bende geliyorum o zaman." dedi.
"Sen gelmiyorsun."
"Alpaslan keser beni bende geleyim." dedi.
"Yaman'a gidiyorum."
"He... Ben uzakta beklerim ruhun duymaz. Birlikte gidelim." dedi.
Salmayacaktı beni anlaşılan "iyi gel benim arabayla gidelim. Sen sür." dedim anahtarı atınca havada tuttu.
Arabaya geçerken telefonum Ateş tarafından bugün dördüncü kez çalındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
JugendliteraturKaran Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey vardı. Onu alarak buz tutmuş kalbinin en güzel köşesine saklamak, gülümsemesiyle çıkan güneşte ısınm...