Hoşgeldiniz.
Tatilde olduğum için bölüm atmayacaktım. Fakat iki gece de böyle kısada olsa bir bölüm yazmış oldum. Pazartesi günü dönüyorum. O zaman telafi edeceğim söz.
Barışla birlikte salonumda uzanmış battaniyelerin altında -ayrı battaniye ve ayrı koltuk- film seyrediyorduk. Savaş filmiydi ve haliyle kan gövdeyi götürüyordu. Barış başta uyarsada mimiksiz bir ifadeyle izlediğimi görünce sessiz kalmıştı.
Filmin devam ettiği bizimde sessizce izlediğimiz dakikalarda kafama bir mısır uçtu ve saçıma takıldı. Gözlerimi filmden almadan saçımdaki mısırı alıp ağzıma attım.
İkinci mısır ya da mısırlar burnuma, yüzüme çarpınca Barışa döndüm. "Atıp durma şu mısırları." dedim.
"Bana bak diye atıyoruz herhalde." dedi. Yeni küçük köpeğimin, Barışın az önce attığı mısırları yediğini farkettiğimde sırıttım. İnanilmaz akıllı, uslu bir köpekti. Gece farkettiğim bir detaysa bazı komutları alıyordu. Otur, kalk, yuvarlan komutları dışında en içimin gittiği bana patisini uzatmasıydı. Hala bir ismi yoktu ama olacaktı. Sadece anlamlı ve güzel bir isim bulabilmek için bekliyordum. Ki doğru an geldiğinde o isim kendiliğinden belirecekti.Bir ara "milano" koymayı düşündüm. Ama sonra beyin hücrelerim bana 'senin aklın nerelerde ?' gibi bir soru yöneltince bu fikirden vazgeçtim.
"N'oldu ?" dedim Barışa, köpeğimin ağzına bir tane daha mısır uzatırken.
"Baranla nasıl gidiyor, faydasını görüyorsun sanki." dedi. Yine aynı nabız yoklamalar... Dalgaya vurarak "ben anlatıyorum, o kağıda yazıyor aynı işte. Bazen resim çizdiği düşünüyorum." dedim. Sırıttı. "Birde insanın psikoloğuna şaka yapmaması gerektiğini anladım." dedim.
"O ne demek ?" dedi anlamaya çalışarak. "Geçen gün hayatımla ilgili bir espri yaptım ki bence gayet komikti. Baran gitti onuda not aldı." dedim.Barış kahkaha attı. "Ne esprisi yapmıştın ki ?" dedi. "Victor Hugo beni görse Sefilleri baştan yazar. Adını da varlık içinde yokluk olarak değiştirir dedim uzun uzun yüzüme bakıp gözlüğünü şöyle bir parmağıyla itti. Sonra sıkıntıyla bir nefes verip not almaya başladı." dediğimde Barış kahkaha atıyordu.
Kapı anahtarla açılınca başımı geriye atıp gelene baktım. Alpaslan gelmişti. Bana göz kırpıp ayak ucuma oturdu. "Sakinleşti mi kapının önü ?" dedim. Bu Karan gitti mi demek oluyordu. Birde Yaman. Neredeyse Karan kadar Yaman da kapıma geliyor, benimle birazcık olsun konuşmak için fırsat yaratmaya çalışıyordu ama ben ona çok kırgındım. Karana ayrı, Yamana ayrı. İkisininde bende yeri farklıyken Yaman bambaşka bir yerdeydi benim için ve ben aynı durumda olsam Yaman'ın bana yaptığını yapamazdım. Kıyamazdım.
"Hayır. Karan daha yeni geldi." dedi Alpaslan oldukça rahat bir şekilde ve televizyona döndü. Bir dakika şimdi Karan kapıdaydı ve Alpaslan karşına dikilmiyordu öyle mi ? Gelip burada bizimle film mi izliyordu ?
"Alpaslan tabiki en başından beri söylediğim şey kapıda dikilmemen ve kolun bu haldeyken uzun uzun dinlenmen ama lafımı onca zaman dinlemeyipte neden şimdi dinleyesin tuttu ?" dedim.Kesinlikle son bir aydır Karan, Yaman ve Alpaslan arasında soğuk bir yavaş vardı. Alpaslanın kasıtlı sinir etmesi ya da Karan'ın ara sıra Alpaslana oynadığı akıl dolu oyunlar olsada ileriye taşımamışlardı. Hatta iki tarafta bu durumda biraz hoşlanıyor gibiydi çünkü arada bir rekabet vardı. Yaman ve Alpaslan ikilisi için durum biraz farklıydı. Yaman nadiren de olsa sinirlerine hakim olamayıp Alpaslanla ufak tefek itiş kakışlar yaşasalarda onlarda olayı büyütmemişlerdi hiçbir zaman.
Alpaslan bana doğru uzanıp "sen.." dedi "ben ?" dedim anlamayarak. Alpaslan başını Barıştan yana yatırıp "Barış.." dedi. "İkiniz burada film izliyorsunuz. Karan kapıda gelir gelmez Barışın arabasını gördü. Şimdi ben dışarıda değilim... Karan bahçeye kadar girecek. Şu perden biraz aralık..." dedi gülmemek için dudaklarını bükerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
Teen FictionKaran Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey vardı. Onu alarak buz tutmuş kalbinin en güzel köşesine saklamak, gülümsemesiyle çıkan güneşte ısınm...