Hoşgeldiniz.
Okumaya geçmeden önce oy vermeyi ve okurken yorum yapmayı unutmayın lütfen. 🤍
*Şehir dışında olduğumdan bölüm sonu biraz yarım kalmış gibi hissedebilirsiniz ancak döner dönmez Karan ve Halenin hikayesini dolu dolu okumaya devam edeceğiz. Kısa geçip o sahneleri atlamak istemedim. Bu yüzden hazır olan kısımları sizinle paylaşacağım. Demem o ki bölüm sonuna geldiğinizde bir sonraki bölümde kaldığımız yerden devam edeceğiz. Öpüldünüz.
Elleri kolları torbalarla dolu korumalar, Elifin elinde gezdirdiği ve sürekli bir şeylerin üstünü çizdiği defteri, sanki kendi kınalarıymış gibi heyecanlı olan annem ve Dilşah anne. Saat başı, Türk mutfağına yeni bir soluk getirdiğini düşündüğünü için gururlanıp 'menüye şunu da ekleyelim mi?' diye bizi arayan Esma annem. Tüm bu koşuşturmacada çok eğlenen ablam. Sürekli ağlayan Anıl, kına tepsisinde bile bir fikri olan Yaman ve beş dakikada bir 'kafama sıkacağım artık.' diye ortalıkta dolaşan Uygar ile kına alışverişindeydim.
Tüm bunlar olurken HAZNEDAROĞLU ise toplantıdaydı.
İki yüz on sekizinci tehdit mesajımı da attıktan sonra telefonumu masaya fırlattım.
"Beni bu sirkin içinde tek başıma bıraktığın için kına elbisemi ful dekolteli seçeyim de gör!" yazdıktan sonra anında mesajımı gördü ve cevapta değişmedi. Çünkü bana yine ":)" attı.
Karşımda sesli bir burun çekme duyunca gözlerimi kapattım. Rabbimden sabır diledim. Başta bilerek yaptığını düşünmüştüm ama Anıl gerçekten salya sümük ağlıyordu. Elinde buruşan mendille hem gözünü hem burnunu sildiği için Uygar kusmak üzereymiş gibi bir sıfatla Anıla bakıyordu. İçini çekerek aldığımız kına alışverişiyle dolu poşetlere bakarken içim sızladı. Böyle şeylerden etkileniyor olabilirdi. Her ne kadar sabah yedi de "Show başlasın ayol!" diye evi bastığı için ona öfkeli olsam da karşımda böyle yapınca benimde gözlerim yanmaya başladı.
"Anıl..." dedim başımı omzuma yatırıp ona bakarken. "Yapma böyle gözünde yaş kalmadı." dedim.
Anıl bu sefer elinde ki peçeteye çok sesli bir şekilde sümkürünce Uygar masadan "öh amına koyayım kus bide beynini bıraktı peçeteye." diye söylenerek kalkıp Anılın en uzağına oturdu.
Anıl başını kaldırıp bana baktı kırmızı gözlerle. "Kız kınayı dökme sahip çık diye bana verdiler. Kınayı döktüm, masanın altı kına oldu. Eğilip toplayıp pakete koymaya çalışıyorum yarım saattir. Ağladım diye sakladım sandınız. Aşağısı kına dolu. Kınaları döktüm diye daha çok ağladım da göz yaşlarım yerlere döküldü, kınalara karıştı. Parkelerin rengi turuncu olmaya başladı. Atacaklar beni dışarıya. Göz yaşımla kına kardım burada." diye yerinde sallanarak ağlamaya başladı.
Toz kınayı yerden toplamaya çalışmış. Toz kınayı.
Ve bana ağlamıyormuş. En azından bir saattir.
"Evladım!" diye masa örtüsünü kaldırıp aşağıya bakan Dilşah anne bağırdı. "Çocuğum sana dedim ki şunu sıkı tut ağzı bağlı değil. Sen yerlere mi döktün?" dedi. Masa örtüsünü kaldırıp yere baktım. Kına yer yere saçılmıştı. "Özür dilerim Dilşah mommy, Karana söyleme lütfen." dedi Anıl alt dudağını titreterek.
Elif de Anıla kınayan bakışlar atarak "kalk git kına al da gel!" dedi sinirle. "Çıkarken söyle masanın altını temizlesinler iyice girip kalacak kına." dedi. Elif bu kına işini kutsal bir görev gibi ciddiye alıyordu. Herhangi bir eksiğe tahammülü yoktu. Az önce girdiğimiz mağazada Karan için alacağımız yeşil örtüye "bu olmaz türbe yeşili bu!" diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Bense "Karan siyah sever neden yeşil alıyoruz?" diye sorduğum için annem ve Eliften kınayan bakışlar almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
Teen FictionKaran Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey vardı. Onu alarak buz tutmuş kalbinin en güzel köşesine saklamak, gülümsemesiyle çıkan güneşte ısınm...