Ateştir bu iyi bilir yakmayı

1.8K 109 128
                                    

O ahşap iki kişiyi taşımaz. Songülün duyduğu son cümle bu olmuştu ve bu sefer hayal kırıklığı yaşama sırası ondaydı. "Haklısın"dedi Sadi'nin gözlerine buz gibi bakarak.

Sadi sinirle söylediği cümlenin ağırlığından kurtulamadı bir süre. Sesini toparladı ve iyi geceler komiserim diyerek girdi odasına

Şu ana kadar kendini hiç bu kadar yorgun hissetmemişti Sadi. Fiziksel bir yorgunluk değildi hissettiği, ruhu yorgundu. Hızlıca bıraktı kendini yatağa ama bir boşluğa bırakmıştı sanki. Songülsüz bir hayat ışıksız, uzun bir yoldu onun için. Söylediği sözlerin ağırlığı altında eziliyor, pişmanlığı iliklerine kadar hissediyordu. Çok sevdiği ve kaybetmek istemediği için bu kadar kırmış ve kırılmıştı. Düşünmeden hareket ettiği için çok kızıyordu kendine. Artık biraz sakinleşmesi ve mantıklı düşünebilmesi gerekiyordu. Biraz da olsa uyuyabilmek için kapattı gözlerini.

Sadi'nin gitmesiyle odasına zor arttı kendini Songül. Zorla tuttuğu göz yaşlarını serbest bıraktı. Bağıra bağıra ağlamak istiyordu ama yapamadı. Korkuyordu. Deli gibi korkuyordu Sadi'yi kaybetmekten. Ve şu an belki de ailesi yerine koyduğu adamı da kaybetmek üzere olmanın acısını yaşıyordu.

Allah kahretsin seni Songül! Aptalsın aptal! diyerek bastı yastığı yüzüne ve ses çıkarmadan ama bağıra bağıra ağladı. Bir süre sonra kızaran gözleri ve çatlarcasına ağrayan başına dayanamayarak yenik düştü uykuya.

Bütün gece uyuyamamış olmanın verdiği yorgunlukla kalktı yataktan Sadi. Songülü görmek iyi gelecekti ona biliyordu. Onu çok kırmış olsa da yüzünü görmeye, sesini duymaya ihtiyacı vardı. Hızlıca değiştirdi üstünü ve çıktı odasından.
Ama salonda büyük bir sessizlik hakimdi. Mutfağa yöneldi sessizce. Kahve kavanozunu indirdi raftan ve usulca dövmeye başladı menengiçleri.

Çalan alarmın sesiyle uyandı Songül. Yatağın sol tarafına çevirdi başını usulca. Niye burda değilsin Sadi dedi gözünden akan yaşı silip ve sıkı sıkı sarsıldı sadinin yattığı yastığa. Derin bir nefes çekti içine. Çünkü Sadi'nin kokusunu duymaya ve onu yanında hissetmeye ihtiyacı vardı. Hızlıca değiştirdi üstünü ve aynadaki perişan haline baktı bir süre. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Ayakta duracak hali yoktu ama işe gitmek zorundaydı. Odasından çıktığında mutfaktan gelen menengiçin kokusunu duydu. Sessizce yöneldi mutfağa. Sadi ocağın başında menengiçleri kavuruyordu. Acılı bir bakış yerleşti gözlerine. Sadi'nin ona menengiç yaptığı geceyi hatırladı. O geceden sonra başlamıştı çünkü aralarındaki her şey.Bir süre izledi Sadi'yi ses çıkarmadan ama yakalanmak istemediği için günaydın diyerek belli etti kendini hemen.

Sadi; Songül'ün sesini duyunca paniklemişti. Yüzüne bakmaya cesaret edemediği için elindeki işi bırakmadan karşılık verdi.

Günaydın. Menengiç içer misin?

İçmeyeceğim. Kahveni iç de çıkalım bir an önce dedi Songül mutfaktan çıkarken.

Sadi kahvesini fincana koyup, salona Songül'ün yanına geldi. Çıkalım derken dedi kanepeye otururken.

Sadi'nin yüzüne bakmamaya gayret ediyordu Songül. Çünkü gözlerine bakması bile yetecekti kızgınlığını ve kırgınlığını unutturmaya. Seni ben bırakacağım okula. Dikkatli olmamız lazım. Dersin bitince de gelir alırım dedi elindeki telefonu ile oynarken.

Sadi sinirle kapattı gözlerini. Adım adım ilerledikleri yolda başa sarmış olmaları canını sıkmıştı. Kahvesinden bir yudum aldı sakinleşmek için ve çocuk muyum ben Songül. Bana bekçilik etmene gerek yok. Kendi başımın çaresine bakabilirim dedi sakin bir ses tonuyla.

Bakamazsın dedi Songül ama ses tonu Sadi'ye göre fazla yüksekti. Ben sana bekçilik etmek için buradayım ya zaten. Ve sen bir süre her yere benimle gelip gitmek zorundasın.

Bir küçük sadgül meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin