Sen aydınlatırsın geceyi..

2K 113 217
                                    

Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen
Rüzgarların,nehirlerin,kuşların sesinden;
Bil ki ölmüşüm.
'Cahit Sıtkı Tarancı'

Karşısında duran iki silüete yaş dolu gözlerle baktı Songül. Titreyen dudaklarından dökülen kelimeler boğazını yakarken bir kere daha seslendi kalbini titreten bu iki varlığa.

"Anne, baba"

Sesi boşlukla yankılanırken önünde duran silüetlerin hareket ettiğini fark etti. Kalbi; gitmek ve kalmak arasında ikileme düştüğünde parçalanan araca çevirdi nemli gözlerini. Ama Sadi içinde değildi.

Zihni allak bullak olmuşken telaşlı sesi ile böldü derin sessizliği.

"Sadi! Sadi ses ver! Neredesin?"

Kalbi; karşısındaki enkaza doğru koşmak istese de kıpırdayamadı yerinden. Olduğu yere çivilenmiş gibiydi.

Çaresiz bir şekilde etrafına bakındı önce. Anne ve babasının birden ortadan kaybolan silüetleri ona hayal gördüğünü düşündürürken puslu gözlerinin temas ettiği tek bir kare ile gerçekliğin kan dondurucu esintisi temas etti tenine.

Ve o an; ortalığı boyayan gül kırmızısı kanı fark etti.

Zihni gerçeklikle arasındaki bağı koparırken belleğine kazınan son görüntü ruhunu bir cesede çevirdi saniyeler içinde.

"Çünkü ortalığa yayılan gül kırmızısı kan sevdiği adama aitti."

Avuçlarını cam kırıkları ile bezeli toprağa bastırıp zorda olsa doğruldu serildiği yerden ama titreyen bacaklarında ağırlaşan bedenini taşıyabilecek derman yoktu.

Daha attığı ilk adımda, yere serildi yorgun bedeni.

Ama durmadı Songül.

"Yardım edin, kimse yok mu?" diye bağırırken sürünerek de olsa ulaştı Sadi'nin hareketsiz bedenine.

Güçsüz kolları, sarmaladığı bedeni doğrultmaya çalışırken, etrafa saçılmış kırık cam parçaları dizlerinde derin kesikler açmaya, burnuna dolan kan kokusu başını döndürmeye başlamıştı.

Tutunmaya çalıştığı son dirayet kırıntısı da yavaş yavaş solarken var gücüyle bağırdı bir kere daha.

"Biri bize yardım etsin"

Acılı sesi;  rüzgarın sesine karışıp dalga dalga yayılırken, ruhundaki derin sancının etkisiyle kapandı Sadi'nin üzerine. Adamın kana bulanmış yüzünü okşarken sessiz çığlıkları çaresizliğinin sınırında kayboldu yavaş yavaş..

"Sadi! Ses ver, yalvarırım ses ver"

Alamadığı her cevap kalbinde derin bir parçalanma yaratırken uzaklaştı arabadan Songül. Ne yapması gerektiğini bilememenin telaşıyla bakındı etrafına.

Aklını kullanabildiği kısa bir an; telefon açabileceğini düşündü. Aracın sağ tarafına dolanıp çantasını buldu ama telefonu içinde değildi.

Çantayı yere savurdu sertçe. İlk defa bu kadar çaresiz hissediyordu kendini. Sevdiği adam gözlerinin önünde ölüyordu ve elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Olduğu yere çöktü çaresizce. Korku dolu gözlerle önündeki enkaza bakarken çok uzak bir mesafeden ona gülümseyen anne ve babasını fark etti.

El ele, ağır adımlarla beyaz ışığın içinde süzülüyorlardı.

Zor da olsa doğruldu oturduğu yerden. Koşmak istese de attığı her adım sendeletti onu. Sanki ayaklarında görünmez bir zincir vardı ve onu olduğu yere çiviliyordu ama vazgeçmedi Songül.

Bir küçük sadgül meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin