İnsan saramadığı yarayı saklarmış

1.7K 105 131
                                    

Songül telaşlı bir şekilde "Sadi" derken tüm vücudu titriyordu. Bir iki kere hafifçe sarstı Sadi'yi kendine gelebilsin diye. Sadi yavaşça araladı gözlerini göğsünde hissettiği acıyla. Songül gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi ve bastırdı elini Sadi'nin kanayan yarasına. "Özür dilerim çok özür dilerim."

Sadi kıyamıyordu Songül'e. Onun gözünden dökülen bir damla yaş bile Sadi'nin kalbinde derin bir sızı oluşturuyordu kâğıt kesiği misali. Elini zor da olsa kaldırdı ve dokundu karısının yumuşak yüzüne. "İyiyim merak etme."

Songül yüzünü Sadi'nin eline doğru yasladı usulca. "Sen kıpırdama burdan ben ilk yardım çantasını alıp geliyorum hemen." dedikten sonra kalktı koltuktan. Ardiye odasına gidip ilk yardım çantasını buldu ve koşardım geri geldi Sadi'nin yanına. Çantayı açıp pamuk ve tentürdiyotu çıkardı. Sadi'nin yarasının üzerindeki kana bulanmış sargı bezini çıkarırken canını acıtmamaya dikkat ediyordu. Sargı bezini çıkardıktan sonra Sadi'nin dikişlerinden sızan kanı temizledi yavaşça Songül. "İyi dikişlerin açılmamış" dedi gülümsemeye çalışarak ama yaşadığı üzüntü yüzünün her kıvrımından anlaşılıyordu.

Sadi gülümsemekle yetindi Songül'ün sözü üstüne. Çünkü belli etmek istemese de canı fazlasıyla yanıyordu şu an. Songül titreyen ellerini kontrol altına almaya çalışırken zor da olsa döktü tentürdiyotu pamuğun üstüne ve dolu dolu olan gözleriyle baktı Sadi'nin gözlerine. "Biraz canın yanacak."

"Önemli değil" dedi Sadi ve kapattı gözlerini. Songül'ün yarasına bastırdığı pamuk ile kesik bir nefes verdi birden. Songül; Sadi'nin yüzündeki her zerreden anlamıştı çok acı çektiğini. Ama kurşun yarası değil kalp yarasıydı sanki çektiği. Yaraya uyguladığı küçük dokunuşlar ile çekip almak istedi Sadi'nin bütün acılarını kalbinden. Ama insan kendi açtığı yarayı nasıl iyileştirebilirdi onu bilmiyordu ki. Bildiği tek şeyse insanın saramadığı yarayı hep kalbinde sakladığıydı. Sadi'de saramadığı derin yaralara bir yenisini daha eklemişti gene.

Yaraya yeni bir sargı bezi yapıştırdıktan sonra çekinerek baktı Songül Sadi'nin gözlerine. "Sana anlatmadığım için özür dilerim."  dedi titreyen sesiyle.
Sadi; Songül'ün gözlerinin içine bakıp derin bir iç çekti. "Sarılalım mı?" dedi Songül'ün gözünden akan yaşları silerken.

Kafasını sallamakla yetindi Songül. Çünkü her ne kadar birbirlerini yaralamış olsalarda gene birbirlerinden başka kimsenin o yaralara merhem olamayacağını çok iyi biliyordu.

"Gel" diyerek  elini uzattı Sadi. Songül'ün başını yavaşça göğsüne yaslayıp kokusunu ciğerlerine doldurdu. Uzun zamandır aklında dolanan o düşünce döküldü birden dudaklarından. "Taşınalım mı buradan?"

Sadi'nin sözü üstüne şaşkınlıkla "ne" dedi Songül ve hızlıca kaldırdı kafasını Sadi'nin göğsünden. " Ne demek taşınalım Sadi? Nereden çıktı bu?"

"Her şey üst üste geldi ya. Artık ne diyeceğimi nasıl yorum yapacağımı bilmiyorum." dedi Sadi gözlerini kendine ifadesiz bir şekilde bakan Songül'ün gözleri ile buluşturup. "Sadece senin olduğun bir dünya istiyorum ben. Bizi kimsenin tanımadığı bir sahil kasabasına gidip yerleşsek mesala çok güzel olmaz mı?"

"Ya da karavanımız olsa ve bıraksak kendimizi doğanın kucağına." dedi Songül gülümseyerek. Sadi'de gülümsemişti Songül'ün cevabı ile. "Karavan mı seviyorsun sen?"

"Evet. Hep istemişimdir karavanla kamp yapmayı. Neyse konumuz o değil zaten şimdi Sadi.Keşke yapabilseydik bu dediğini ama yapamayız. Sen de çok iyi biliyorsun. Çünkü biz" dedi Songül ama devam edemedi cümlesine.

Sadi gözlerini bile kırpmadan bakıyordu Songül'e. "Devam et cümlene."

"Biliyorsun işte Sadi. Biz bir görev uğruna bir araya geldik. Ve bir sene burada kalıp bize verilen bu görevi tamamlamak zorundayız."

Bir küçük sadgül meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin