PAO 30: Karan Akel'in Aptalı Derin Aden

4 2 0
                                    

Başımı ellerimin arasına aldım. Biyoloji beyin sökücü bir dersti, İngilizce olması ise... Ah! Ana dilden güzel bir şey var mıdır?

Sizi merakta bırakmayayım, Karan derse çok geç katılmıştı ve ders boyunca bana bir kez olsun bakmamıştı, benim bakışlarım ise onun üstünden hiç çekilmemişti. Kardeşlerim, bazen sarılıyordu, öpüyordu, iyi hissettiriyordu bazen de o kadar soğuk oluyordu ki hiç tanışmadığımızı düşünüyordum ya da düşman olduğumuzu.

Bıkkın adımlarımı sınıfa doğru yönlendirirken çekilmemle ayaklarım birbirine dolandı. Ama çeken kişi beni belimden tutup gülümsedi. Onu itip ilerleyecekken bu defa kolunu dayadı duvara.

"Altından geçebileceğimi biliyorsun değil mi? Sonuçta Şirinler'de değiliz." Bu dediğimle kendini duvara dayadı bu defa.

"Altımdan geçmenin aleyhime bir durum olacağını sanmıyorum." Alaylı bakan yüzüne kaşlarımı çattım. "Terbiyesiz." Yüzündeki sırıtış büyüdü. Biyoloji dersinde devreleri yanmıştı herhalde.

"Bu akşam uygun musun güzelim?" Yüzsüzlüğüne şaşkınca bakıp gülmeye başladım.

"Bu bir çıkma teklifi mi?" Dudakları kıvrıldı. "Yok, kamuya açılım."

Dediğini anlamamıştım ama anlamış gibi yaptım.

"Bu akşam açılacağım son kamu sensin." Kaşları çatılırken gözlerini kıstı. "Bu, bu akşam başka kamulara açılabileceğin anlamına mı geliyor?" Ona anlamaz bir ifadeyle baktım ve sesimi yükselttim. "Neden olmasın!"

Gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken yanından geçip gittim. Tabii tutulup duvara dayanmasaydım. Çıkmaya çalışmamam için dirseğini de duvara yasladı ve vücudunu yasladı. Normalde olsa çıkmanın bir yolunu bulurdum ama bunu yaparken baya bir temas halinde olurduk.

"Ne yazık ki açılabileceğin tek kamu benim." Ona dik dik baktım, şartlanmaktan nefret ederim.

"İstediğim kamuya açılırım." Saçlarımdan bir tutam aldı, bakışlarındaki meydan okumanın kıvılcımları beni ısıtırken aldığı tutamı parmağının ucuyla döndürdü.

"Kamu spotu musun sen?"

Gözlerimi kısıp ona baktım ve muhabbeti anlayınca gözlerim irileşti, kamularım.

"Sen çok çok... terbiyesizsin!" Biraz daha yaklaşıp burnunu yanağıma sürtmesiyle sert bir şekilde yutkundum. Kokumu içine çekerken nefesimi tuttum çünkü bıraksam kötü olacaktı, kalp atışlarım ise aleyhime hızlanmıştı.

"Bana baksana sen, Ankaralı. O açılacağın kamuyu alır, öyle bir spot yaparım ki RTÜK'ten ceza yersiniz." Onu ittim sert bir şekilde. "Bu denklemde RTÜK benim, Karan. Kafa atmadan çekil."

Alt dudağını diliyle ıslatıp güldü. "İşte benim Ankaralım! Bak Külkedisi, sana benden bir nasihat: Bu okulda güvenebileceğin tek kişi benim, güvenemeyeceğin de. Yani Karan yaz boşluk bırak, hayatının başköşesine koy."

Gözlerimi belertip ona bir katil edasıyla baktım. "Karan yazayım, boşluk bırakayım ve Melih'e göndereyim. En iyi yanıt ondan gelir." Güldü buna ve burnuma fiske attı. "Bunun dönütü de güzel olur, Melih hiç benden dayak yemedi. Gelsin, ayağı alışsın." Bastırdığım dudaklarımdan bir kahkaha kaçtı.

"Karan bu hayatta yenilecek son şey, abimin yumruğudur. Yeniçeriler yanında halt etmiş. Bir çakarsa buradan Sivas'a uçarsın, ki çaktı da." Dudakları kıvrıldı ve çevirdiği tutamı kokladı. "Sivas'ı görmedim, farklılık olur."

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin