PAO 35 Kısım 1: It's My Party and I'll Cry If I Want To

5 2 0
                                    


Cumartesi olmasına rağmen beni erken uyandıran şey telefonuma gelen onlarca aramaydı. Şaşırtan şey ise arayan kişinin Nursena olması ve beni partiye çağırmasıydı.

Ortam yıkılacak bebeğim! Vuhuuu! Loooool!

Bu dediklerine gülmüştüm ve kabul etmiştim ama izin aşaması çok çetrefilli bir süreçti. Abimden izin almak lazımdı ama beni sıkan nokta Karan'a sormalı mıyım sorusuydu. Göz devirdim, erkek arkadaşım olması seçimlerimde söz sahibi olmasını gerektirmezdi. İstemsizce güldüm bu aptal aşık hallerime ve şarkılar söyleyerek seke seke kahvaltıya indim. Karan Akel tarafından bazı şeyleri duymak o şeyleri fazlasıyla özel yapıyordu. Senden nefret ediyorum Derin Aden gibi.

Kahvaltı masasına sevgiyle baktım, domatesler bu ilgim karşısında utançtan kızardı.

"Günaydın Demirer, Aksoy ve Aden ailesi bireyleri! Masa güzel siz kat kat güzelsiniz! Hepinizi saygıyla sevgiyle ve ilgiyle selamlıyor, kocaman kocaman öpüyorum! Aa, orada bir Ataman gördüm sanki! Evet, evet bir Ataman! Hoş geldin Ataman'ım!"

Masadaki ortak duygu şaşkınlıktı. Abim herkesten önce sözü devraldı.

"Partiye gitmene izin vermiyorum."

Yüz ifadem donarken başımı hızla iki yana salladım.

"Ne partisi, parti mi varmış? Heheheyt, beni partiye çağırmayan küstahın tez kellesi vurula!" Masaya oturdum ve çatık kaşlarımla birlikte dudaklarım sinirle kıvrıldı. Ardından dolan gözlerimle başımı masaya koydum. Ağlıyormuş gibi yaptım. Çetrefilli süreçten kastım buydu.

"İşte sevgili ailem işte yine aynısı oluyor, kimse beni sevmeyecek ömrümün sonuna kadar, kimse beni tanımak istemeyecek. Partilere kimse beni çağırmayacak. Zaten tel peynir kadar inceyim, yiyeceğim iki kanepe bir zeytin onlara çok geliyor. Tüm gün evde oturacağım ve Doktorlar izleyeceğim, Ela ile Levent'li sahnelerde kaderime ağlayacağım. Arka sokaklar izleyeceğim ve oradaki Garip Kont'u bile partilerken görünce ağlayacağım. Hayatım zaten son derece kötü, ne zaman öleceğim belli değil..." yeterince duygu dolu olmasına özen göstererek bağırarak hıçkırdım, "Ama tüm ömrüm televizyon önünde geçecek, öpüşme sahnelerinde gözlerimi kapatacağım, büyük kucaklaşmalarda beni kucaklayan yastığa üzüntü ile bakacağım. Ama bu kimsenin umurunda olmasın. Arkadaş edinmemi istemeyen bir ailem ve beni yanlarında görmek istemeyen bir grup insan var! Bir dakika çikolata şelalesi mi o?"

Merve hevesle kafasını salladı.

"Kaan getirdi, çok güzel değil mi?"

Büyük bir sevgiyle Kaan'a baktım. "İyi ki varsın Kaan, beni bir tek sen düşünüyorsun."

Boğazını temizledi ve bakışlarını yüzümden çekti. "Aslına bakarsan Sancak'a getirmiştim."

Ona şaşkınca baktım ve açık kalan dudaklarımı kapattım.

"Bana hediye alan hiç kimse yok! Olmayacak da! Bir ucube gibi televizyon karşısında çürüyeceğim ve hayatıma hiç kimseyi alamayacağım için sporla üreyeceğim!"

Abim benden tuzu uzatmamı istedi, gayet sakin bir şekilde uzattım ama o, Melih Aden, beni tuzladı.

"Tuzlayayım da numaraların kokmasın Derin. İn masanın üzerinden, sakince otur kahvaltını yap. Sonra da benimle birlikte hastaneye gel. Alfabetik sıraya göre dizeceğin dosyalar var. Boş oturma." Ağzım bir karış açık kaldı. Karan ve Nursena partilerken ben küflenmiş dosyaları dizemezdim. İkisini de içkili bir şekilde düşündüm, sarılıp dans ederken. İstemsizce yumruklarım sıkıldı.

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin