"Nefes al, nefes al güzelim..." Soğuk hava yüzüme çarparken Karan'ın ceketinin ucunu sımsıkı tuttum. "Hadi güzelim, kasma kendini, rahat bırak." Titreyerek dudaklarımı yavaşça araladım ve havayı beceriksiz bir şekilde içime çektim. Nefes almayı bir insan nasıl unutur diye düşünmeden edemedim. Bakışlarımı yumruklarımı açmaya çalışan Karan'a çevirdim, ela gözlerinin etrafındaki endişe bana aitti.
"Yanımdasın." Nefes nefeseyken fısıldadığım şeyle başını hızlıca salladı, etrafımdaki karanlığa bakıp Karan'a sarıldım. Kokusunu içime çekerken benim oksijenim bu, diye düşündüm.
"İyi misin?" Ona sımsıkı sarılmaya devam ettim. "Gitme..." dedim çaresiz bir şekilde, "...gidersen kötü olurum."
Gözlerinin içindeki kraterleri bu karanlıkta ayırt edecek kadar yakındık, alevini hissediyordum ama daha yakın olmak istiyordum. Beni kendinden uzaklaştırırken gözlerimi kaçırdım. Kabullenmek istemediğim gerçek abimin korkusunda saklıydı, çekimser durmaya çalışsam da Karan'a gitgide bağlanıyordum.
Yanağımdaki soğuklukla bakışlarım ona döndü. Gözleri yüzümü didik didik ediyordu, başımı eğdim bakışlarına dayanamayarak. Çenemi tutup ona bakmamı sağladı, yüzündeki şefkatli ifadeyi görmek ondan ayrılmamam için bir sebepti. Uzanıp göz kapaklarımın üzerini öpmesiyle gözlerim kapandı yavaşça.
"Gidemem, gidersem kötü olurum." Bunu diyip başımı göğsüne yasladığında yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Kendimi onun kollarının arasında küçük bir çocuktan farksız hissediyordum. Ufacıktım, yaşadıklarımdan dolayı büyüdüğümü sanan ben Derin Aden ona muhtaç ufacık bir çocuktum.
Küçükken efsaneler anlatılırdı, aşkı için dağları delen insanlar bana abartılmış birer hayal ürünü gibi gelirdi. Bir insana delicesine bağlanmayı isterdim hep. Ama öyle olmadı, Eren'e kadar. Aslına bakarsanız Karan ile bu kadar yakın olmak –Kafamda kötü düşünceler olmasa bile- içimde hayat belirtisi göstermesi için şehirler yaktığım Eren'e ihanetti. Yine içimde o his oluştu, Masal Diyarı rüyamdan sonra ağabeyimle konuşurken hissettiklerim tekrar açığa çıktı. Eren'i düşünürken hep hissettiğim koşulsuz güven ve aşk neden vadesi dolmuş gibi noktalanmıştı? Yanlış giden şey neydi?
Yine elimde olmayan şeyler kolumu kanadımı koparıyordu. Yine yanımdaki, çıkmaza düştüğüm zaman ipi uzatan kişi Karan'dı. Yaralarıma ilk müdahaleyi yapan oydu.
Ellerini bacağımın altında hissettiğimde gözlerimi yavaşça araladım, kucağına alırken daha sıkı sarıldım. Odada ilerlerken bakışlarım ona kaydı. Yağmurdan dolayı yüzünde ağırladığı su damlaları vardı, kirpiklerinin altında bir mahkummuşçasına hüzünlü duran gözleri ise her zamankinden daha parlaktı. Sırtım yatak ile buluşunca yavaşça çekildi. Çekilmesine izin vermeden kollarımı boynuna sardım.
"Hep böyle kalalım, sonsuza kadar." Dediğim şey ile yüzünde bir sırıtış oluştu. "Tuvalet işini nasıl halledeceğimizle ilgili fikirlerin varsa benim için sorun yok." Kaşlarım çatılırken kollarımı boynundan çektim.
"Ben sana böyle kalalım diyorum, sen tuvalet diyorsun. Olmaz ki ama." Dudaklarını birbirine bastırırken yorganı altımdan çekti. Yavaşça üstüme örterken aklıma gelen şeyle yutkunup titrek bir sesle sordum.
"Karan sandalye nerede?" Kaşları çatılırken gözleriyle yatağımın yanını işaret etti. "Yatağın yanında. Beyninin sağlıklı düşünme tarafını işgal eden virüs gözlerine de mi kaydı?"
Rahat bir nefes alırken yapmacık bir şekilde sinirlendim. "Gözüm senden başkasını görmüyorsa bu benim suçum mu?" Bu dediğime gülerek kapıya doğru ilerledi. Tam ona gitmemesini söyleyecektim ki kapının kilidini çevirdi. Tekrar yanıma doğru yaklaşırken cenin pozisyonu aldım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)
Ficção Adolescente"Yıldızlar tehlikelidir, Öğrenci. Onlara ulaşamazsın yalnızca kayınca dilek tutarsın, kayanın yıldızlar değil de hayatın olduğunu bilmeden." Ailesinin gizemli ölümünün ardından, gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar dehşet içinde ve yalnız olan Öğrenci...