"Beden eğitimi dersimiz vardı diye tişört getirmiştim." Sancak'a mutlulukla baktım. "İşte benim kardeşim. Bu arada iştah falan kalmadı bende, yemeyeceğim." Kaan kaşını çatsa da omuz silkti.
"Sınıfıma git ve sıramı sor. Çantamın içinde." Başımı salladım. Saçlarım ve sırtım fecaletti (feci+rezalet). Yukarı doğru çıkarken yanımdan geçen birine çarpınca sinirle ona döndüm. Bakın kardeşlerim, sabahları aksi bir insan olurum bunu bir kenara fosforlu kalemle yazın.
"Çarpan çarpana. Sayısalcı mısın? İki dakika dur da özür dile bari." Çocuk neye uğradığını şaşırdı. Kahverengi gözleri olan 1,85 boylarında biriydi.
"Sen çarptın." Ona kaşlarımı kaldırıp baktım. "Olabilir, özür dilemek kötü bir şey değildir." Başını onaylamazcasına salladı. İnecekken kolundan tuttum. "Özür?" Nefesini bıkkınca verdi. "Bana çarptığın için özür dilerim. Bir dahaki sefere tırabzanların üzerinden yürümeyi denerim." Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ben de tırabzanların üzerinden yürürken müdüre haber vereceğim. Böylece tekrar özür dileyeceksin."
"Sorunlu musun?" Başımı evet anlamında salladım. "İyi, rehberlik odası 2. Katta." Gülümsedim. "Teşekkür ederim." Onaylamaz bir ifadeyle bakıp merdivenlerden inmeye başladı. Omuz silktim, insanlarla uğraşmayı severim.
Sancak'ın sınıfına doğru ilerledim. İçeri girdim ve içeridekilere baktım. Bir avuç insan vardı sınıfta, sükût içinde oturup sevgi paylaşıyorlardı. Göz devirdim. Uzuneşek benzeri bir oyun oynuyorlardı.
"Hey, gençler! Sancak'ın sırası hangisi?" Sınıftakiler bana döndüler, ilgiyle baktılar ve yere yığıldılar sanırım dikkatlerini dağıtmıştım. Kapıya uzaklığım kaç metreydi acaba?
"Pencere kenarı 2" Bana ve bana öyle diyen yerdeki çocuğa bakıp sırıttılar, Dem hala diyor ki: Bir bokluk var bebek!
Kaşlarım çatılsa da sıraya doğru ilerledim ve çantayı açtım. İçindeki kıyafetlere baktım, kıyafet konusunda Sancak'a laf yoktu. Gördüğüm formayla ağzım kocaman açıldı: FC Barcelona! Sancak Barça'yı mı tutuyordu? Kardeşim benim be! Sancak kesinlikle kumandayı hak etti bugün.
Bakın, kumanda muhabbeti ne diye soracak olursanız her akşam televizyon kavgası yaşıyorduk Sancak'la. Başka bir şeyden de izleyebilirdik izleyeceğimiz şeyi ama tartışmamız çok eğlenceli ve renkli olduğu için ikimiz de bundan şikayetçi değildik. Geçen gün Sancak kazanıpta dizisini açınca ve izlemekte olduğum maçı kapatınca çığlık atmış ve televizyonun önünde garip garip danslar yapmıştım. Onlar da (Merve de onun tarafındaydı. Neymiş bacağı kıllı erkekleri izlemektense türk dizileri izlemek daha cazipmiş.) diziyi izlemeyi bırakıp beni izlemişlerdi. O sırada çaktırmadan kumandayı alıp yukarı çıkmıştım. Gizli gizli de kanalı değiştirmiştim. Günün sonunda Merve 'Bu evde cin var' diyerek bir daha Tv'nin önünden bile geçmemişti. Azmin Zaferi!
"Ne yapıyorsun çantanın içinde?"
Kimdi bu ve kime diyordu? Arkamı yavaşça döndüğümde sınıfın erkeklerinin toz olduğunu gördüm. Bana diyordu herhalde, çünkü bir tek ben vardım. Karşımdaki uzun boylu, karizmatiklik oranı yüksek ve sert bakışları olan gence döndüm. Bana anlamaz bir ifadeyle bakıyordu.
"Tişört çıkarıyorum. Üzerime kola döküldü de. Hem bu durum seni ne ilgilendirir? İşine bak." O da neye uğradığını şaşırdı ve üstüme doğru geldi. Korkmadım dersem yalan olur.
"Bu işini görür mü?" Çıkaracak olacağım formayı çıkardı. Zaten başka tişörte benzeyen bir şey de yoktu. Başımı salladım. Bana uzatmasıyla ona saçma sapan baktım ve aldım. Alır almaz formaya sarıldım ve armanın üzerini öptüm. Barça'm be!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)
Teen Fiction"Yıldızlar tehlikelidir, Öğrenci. Onlara ulaşamazsın yalnızca kayınca dilek tutarsın, kayanın yıldızlar değil de hayatın olduğunu bilmeden." Ailesinin gizemli ölümünün ardından, gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar dehşet içinde ve yalnız olan Öğrenci...