"Bu çok adice."
Gelen sesle ben dahil tüm konuklar ekrana baktı.
"Öğrencimin acısını ne kadar uzaktan hissettiğimi bilemezsiniz. Bunu bitirmesine bile izin vermediniz. Canavarlığınız karşısında içimdeki canavar bile titredi, kana susadı."
"Efrar?"
Maskeliler içeri giren bu takım elbiseli adamla birbirlerine baktılar ve silahlarına uzandılar. Efrar ise odanın ortasındaki sandalyeye dokundu ve sürükleyerek karşıma geçerek oturdu ve yerdeki beni izlemeye başladı. Onu tanımıyordum, ona bakmakta da acele etmedim, madde etkisinde uçmuş haldeydim sadece bunların bir sona ulaşmasını istiyordum. Efrar elindeki kırmızı elmayı tutmam için bana uzattı. Umursamaz bir şekilde elmayı tuttum. Efrar usulca üzerindeki ceketi çıkardı ve parçalanmış gömleğimin üzerine bıraktı.
Yavaşça bu adama çevirdim gözlerimi. İçimdeki derin boşluğu doldurup doldurmayacağını anlamak istedim. Elimdeki elma bana çok lezzetli göründü ve Efrar'ın verdiği elmayı ısırdığımda Efrar'dan onaylamaz bir ses duydum.
"Tutmanı istemiştim Öğrenci. Yemeni değil."
Bu dediği o kadar komik geldi ki, buna karşılık kahkaha atmaya başladım maskeliler tedirgin oldu. Elmayı parçalarcasına yerken gülme isteğimi bastırmadan kahkaha atmaya devam ettim.
"Onları öldüreceksin değil mi? Öleceklerini söylemiştim onlara, notaları duyduğumu söylemiştim. Bana inanmadılar."
Kubilay tedirgin bir şekilde silahını Efrar'a doğrulttu. Diğerleri de bunu yaptığında Efrar maskelilerden birine doğru bakışlarını çevirdi ve parmaklarını.
"Sen, Aziz kovayı getir."
Maskeli adını bilmesinden dolayı tedirgin olduğu bu adamın ona dikilen soğuk ve hissiz gözlerine uzun süre bakamadı. Kovadaki temiz suyu ve süngeri getirdi. Efrar'a bırakıp korkuyla geri çekildi. Efrar zarif bir hareketle süngeri suya batırıp doğrulmamı istedi. Kendimi bu adama büyük bir güvenle bıraktığımda Efrar bana dokunmamaya dikkat ederek yüzümü temizlemeye başladı. Bense diğer insanların bakmaya korktuğu bu yüze ve gözlere ısrarcı bir şekilde dik dik baktım.
"Kimsin?"
Efrar'ın okyanus dibini andıran gözleri bana döndü, cesur tavrım karşısında dudakları kıvrıldı. İçindeki vahşi canavarı hissettim ve içimdeki adalet isteğiyle beslemeye çalıştım.
"Kardeşinim Öğrenci, Arslan'ın çocuğuyum."
Kardeşim mi? Buna kahkaha atmaya devam ettim, elimdeki silahla oynamaya başladım sonra. Ayağa kalkıp kalkamayacağımı merak ettim. Şu an ölmüş olabilirim, elim başıma gittiğinde acıyla inledim.
"Başıma dikiş attılar, Youtube'dan izleyerek." O an hissettiğim acı gerçek değilmiş, yaşayan ben değilmişim gibi gülmeye başladım. Efrar ise hissiz gözlerle bana bakmaya devam etti. Onun içindeki karanlık ve yoğun acı beni sarsarken ona dokunma isteğimi görmezden geldim.
"Kubilay ben bir Tanrıçaydım ya hani. Acının Tanrıçası. Bir tanrıçanın hak edeceği şekilde önüme çökmeni ve af dilemeni istiyorum."
Kubilay küfür savurdu ve silahını aniden bana doğrulttu. Buna kahkaha attım, şu an korkudan ve acıdan sıyrılmış gibiydim. Şu an insanı tüm duygulardan sıyrılmış gibiydim. Yavaşça geri çekildiğimde Efrar da geri çekildi. Ayağa kalktığımda üzerimdeki parçalanmış gömleği çıkardım, Efrar gelmeseydi ileri gidebilirlerdi. Bunu düşünmek beni daha öfkeli biri yaptı. Efrar'ın ceketini giydim. Parmaklarımı havada salladım, neden yaptığımı bile bilmiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)
Teen Fiction"Yıldızlar tehlikelidir, Öğrenci. Onlara ulaşamazsın yalnızca kayınca dilek tutarsın, kayanın yıldızlar değil de hayatın olduğunu bilmeden." Ailesinin gizemli ölümünün ardından, gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar dehşet içinde ve yalnız olan Öğrenci...