PAO 5: Karmaşıklık Sendromu

8 3 0
                                    

Multimedya: Merve rolünde Chloë Grace Moretz

Bu bölüm Merve'nin bakış açısından.

**********************************************************************

Alarmın acımasız sesi beni uykumdan çekip almadan önce, gözlerimi hınzırca açtım ve alarmı bekledim. Alarmın sesinden önce odayı dolduran ses benim sesimdi. Ardı ardına "Zırrr, zırrr!" diye ötüp güldüm. Çünkü sabahın köründe bile eğlenceyi bulmak benim doğuştan yeteneğim. "Nasıl ama, seni uyandırdım!" diye kahkaha attım.

Ve sonra, yatağımdan fırladım; spor zamanı kapıda. Ama bildiğiniz sıradan spor değil, o filmlerdeki "sabah motivasyonu"nu getiren, eğlenceli ve havalı bir etkinlik—kedicikli tişörtümü bir kenara fırlatarak başlıyorum: Merve'nin Macera Zamanı'na!

Kollarımı iki yana açıp dev bir yaş pasta kremasının içindeymiş gibi kulaç atıyorum. Oh, please, bu normal bir sabah sporu değil! Hayır, karşıma dev bir vişne çıkmıştı, sağa doğru bir sıyrılma ile onu aştım, rahat bir nefes alıp kollarımı dinlendirdim. Hayır, bu sırada dev bir çikolata damlası önüme dikilmişti. "Ne yapmalı?" diye düşünerek bir strateji kurdum: o damlaya tırmanmalıyım! Güneşin altında eriyen, yapışkan bir çikolataya tırmanıyor gibi hareketler yaptım, çikolata erimiş olduğundan kirli ellerimi kıyafetime sürdüm; bir çekme, bir sürüş, damlanın tepesine varana dek... Herkes buradan yavaşça iner ama ben dünya üzerindeki son tırmanıcıyım! Dev çikolata damlasının zirvesine tırmandım, oradan kendimi sonsuz bir şelaleye atarken, hızla düşler ülkesine yol aldım. Hayalimde bir köpekbalığından hızlı, Beyaz Şortlu Prensi kurtarmaya gidiyordum; orada Sancak'ın yüzü birden gözümde belirdi ve hemen ona ulaşmak için kolbastı figürleriyle dans ettim. Sporum tamamlandı.

Ve tam o anda, tüm ihtişamımla pencereye doğru yürürken – tabii ki adımlarım bir Vogue kapağında yürüyormuşum gibi hafifçe yankılanıyor – bam! Sanki bir Hollywood draması sahnesindeymişiz gibi, orada Sancak, tam karşıda, güneşin altın ışıklarıyla parlayan bir prens edasıyla beni izliyor. Hayır, bu olamaz! Bu, Netflix'teki en ikonik buluşma sahnesi gibi, hatta belki bir Gossip Girl bölümünden bile fazla! İçimden kendi kendime nefes al Merve, soğukkanlı ol dedim, hemen bir Vogue tarzında el sallayıp, pencereyi de aşırı havalı bir şekilde kapatmak zorunda kaldım. Çizgi filmden fırlamış gibi, tahta bulup pencereye çakmak istedim ama burası tamamen Zara Home reklamı gibi, her şey var ama ihtiyacım olan hiçbir şey yok!

O sırada içimdeki zarafetle Heidi'nin "Dağlar Kızı Reyhan" havasını kanalize edip kendimce bir couture yürüyüşüne başlamışken, tabii ki topuklularımla kayıp yere 'ekstra şık' bir şekilde yapıştım. Ah, tam o anda kapı açıldı ve Sancak içeri süzüldü; beni bu 'ultra şık' pozisyonda görünce yüzünde beliren şaşkınlığı izlemek... Üzerime doğru koşarken, sanki içindeki minik Ben 10 hayranı aniden devreye girmiş gibiydi; çocukken ben de topuklularımın altına tekerlek yapıştırıp kendi 'hızlı modamı' yaratmaya çalışırken Arslan Amca'mın "Bilim kadını mı olacak bu?" demesi aklıma geldi. Eh, gerçi bu yorumu, 'kloroplast' deyince gözleri parlayan ama onu su arıtma cihazı sanan Derin için de yapmıştı, fazla güven vermemesi doğal tabii.

Bir an, Sancak'ın "İyi misin?" diyerek bana eğilmesiyle, dişlerinden yansıyan o parıltının doğal olup olmadığını düşünmedim değil ama sanırım bu, herkesin peşinde koştuğu aşk pırıltısı denilen şeydi. Henüz cevap verememişken 'Bir gülüşün ömre bedel, gamzende uyut beni' diyen Fundi'nin sesini duymamla yüzümü buruşturdum. Lanet alarm tam yerinde çaldı! Ben de biraz mahcup, biraz "espri kültürümüz var çok şükür" kıvamında, "Şey, Derin çok espritüeldir de, böyle şarkıları sabahları tatlı bir şaka gibi alarma yerleştirir!" dedim, ağzımda yarı-buruşuk bir tebessümle. Sancak'ın gözleri hâlâ üstümdeydi; ve ben, kendimle olan o 'acayip' anımı toparlayıp cevap bulmak zorundaydım.

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin