PAO 67 Kısım 2: Ahlak İkilemi Yaşayan Fasulye

6 0 0
                                    


Oyun Kurucu hissiz gözlerini çocuklara çevirdi ve gizemli bir sesle sordu.

"Üçüncü kardeş, gerçek mi illüzyon mu? Cevaplaman için 3 dakika tanıyacağım."

Ne kadar saçma bir soru, tabii ki değil. Ama ağzımı açıp bunu söylemek için erken olabilirdi, zamanımı kullanmalıydım. Dudaklarımı ıslatıp, gözlerimi çocuklar üzerinde gezdirdim. Gözlerini karşıya dikmiş öylece duvarı izliyorlardı. Bu kadar tuhaf çocuklar olmasanız ne olurdu? Onlara soru sormak için ağzımı açtığımda, Oyun Kurucu'nun sert bakışlarıyla karşılaştım. Bu yasaktı sanırım. Derin bir nefes aldım.

Bir sorgulama sürecine girdim. Zihnimde karmaşık düşünceler ve duygular dolaşırken, gerçeklikle hayal arasındaki çizgiyi netleştirmeye çalıştım. Kendi belirtilerimi düşündüm, hayal ve gerçek arasındaki farkı anlamak için karşılaştırma yapıp kafamda notlar alıyordum. Öncelikle, gerçek olmayan üçüncü kardeşi düşündüm ve onun varlığına dair somut bir kanıtım olmadığını hatırladım. Çocukların hayali varlıkla olan etkileşimleri ve duygusal bağları, şüphe uyandırmıştı hatta kendimi sorgulamama yol açmıştı.

Çocukların davranışlarını gözlemleyerek ve yaşanan olayları analiz ederek bir sonuca varmaya çalıştım. Bir yandan gerçeklik algım, arabada sadece iki çocuğun olduğunu söylerken, diğer yandan çocukların sergilediği duygusal tepkiler ve küçük detaylar, farklı bir gerçeklik sunuyordu. Gözlerimi büyük çocuğa diktim. Emre'ye. Tam bir hayal kırıklığıydı. Annesine karşı kaba ve sorumsuzdu. Belki de ondan böyle yapması istenmişti. Sonuçta o kolyeye bakmak için arabanın içine girmem gerekiyordu. O halde bu, Emre'yi son derece sorumlu bir çocuk yapıyordu. Hayali varlığın kafasını okşaması, biberonu içindekini dökmemeye çalışarak bırakması, arabanın içindeyken kolyeyi gördüğüm ana kadar herhangi bir yanlış davranışta bulunmaması ona dair tüm algımı değiştirdi. Neyle karşı karşıya kaldıklarını bilmiyordum.

Gözlerimi küçük ve sevimli olana çevirdim. Bana adımı söyleyip kolyeyi göstermişti, bende güveni yaratan asıl kişi oydu sanırım. Onu görür görmez sempati hissi oluşmuş ve olayları yanlış yorumlamaya başlamıştım. Onun küçük kardeşe gösterdiği sevgi çok içtendi ama araç içindeyken annesine de belirgin bir ilgisi vardı. Belki de bu nedenle yaramazlık yapma görevi küçük olan ona değil de Emre'ye verilmişti. Annesinden bu kadar ilgi isteme sebebi, eve gelen yeni kardeşle hem de ilgi bekleyen bir bebekle paylaşılan ilginin ona yetersiz gelmesi ve bu sebeple anneye düşkünlük göstererek ilgi açlığı içinde olması olabilir mi? Emre zaten ondan sonra doğan kardeşi ile bu duruma alışıktı.

Gözlerimi küçük çocukta gezdirdiğimde elindeki elmaya dikkat kesildim. Emre kendi elmasını ve ona uzatılan 2. elmayı da yediği halde bu çocuk kendi elmasını yedikten sonra ikinci elmayı yememiş, eline değdirmemeye çalışarak bir peçeteye sarmıştı. Karan Akel gibi temizlik hastası mıydı acaba? Bu düşünce gülümsememe yol açarken cevabımın Karan'ın yaşamına bedel olması aklıma gelince yutkunamadım. Çocuğun üstüne bakınca hijyen konusunda bir takıntısı olmadığını düşündüm. Elmayı hijyeni göz önünde bulundurarak dikkatlice sarma nedeni bir bebeğe verecek olması olabilir miydi?

Hayır kuruntulu davranıyorum, üçüncü kardeş yok.

O halde neden tokamı çaldı? Üstümde değerli pek çok şey vardı ama bu çocuk özellikle saçımdaki çocuk tokasını çıkardı ve ondan istediğimde gönülsüzce verdi. Kendimi çok kötü hissetmeye başladım. Her şey çok yanlış geliyor. Arabadaki tavırları aklıma geldi, gerçekten de bu kadar içten bir sevgi ve dikkat, taklit edilebilir miydi? Sanki hayali olan bir şeyi değil de gerçekte olan bir şeyi kırmaktan korkarak, dikkatlice ve özveriyle seviyordu. Çocukların hayali kardeşe gösterdiği merhamet ve koruma içgüdüsü, zihnimde şüpheler uyandırdı.

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin