PAO 24: Kaan Ataman ile Randevu

4 2 0
                                    


"Kan şekeri düşmüş, açlıktan ve yorgunluktan. Burnunun kanamasına aynı şeyi diyemem ama. Bu konuda bir ara ofisime uğra onunla birlikte, burada bir şey yapamam. Bu arada kafasındaki çizik de çarpmadan dolayı olmalı."

Gelen sesi çıkaramasam da gözlerimi yavaşça açtım. Bulanık olan görüşüm yavaşça yerine geldi. Karan'ın bakışlarının bana doğru kaymasıyla yüzündeki ifadesizlik yerini şaşkınlığa ve silik bir gülümsemeye bıraktı. Ellerini yanaklarıma koymasıyla başımı çevirdim.

"İyi misin Külkedisi?" Kafamı toplamaya çalıştım. "Tekrardan geçmiş olsun, Karan." Karan arkasını dönüp takım elbiseli adama başını salladı.

Kafamı toplamıştım işte. Olanların hepsinin aklıma gelmesiyle gözlerim doldu. Karan'a şaşkın bir şekilde baktım, ona yapma dememe rağmen beni kilitlemişti, korkumla baş başa kalmış ve bir halüsinasyon görmüştüm. Berbat bir halüsinasyon...

Karan'ın yüzünü bana çevirmesiyle yanağına bir tokat yapıştırdım, hak etmişti bunu. Eli yanağına giderken dudakları aralanmıştı. Baya şaşırmış olmalıydı, çıkan sese ben de şaşırmıştım. Ciddi ve sinirli ifademi bozmadım.

"Neden iyi olmayayım ki, şerefsizin teki beni bir buz gibi bir odaya kilitliyor ve odada başıma gelmeyen kalmıyor. Daha ne olsun?" Onu itip ayağa kalktım ve odanın kapısına doğru ilerledim. Kara Masal'daki evindeydik. Sinirle döndüm.

"Bir daha bana yaklaşma Allah'ın belası. Anladın mı? Zarar vereceksen yaklaşma, acıtacaksan dokunma!"

Kaşları çatıldı ve çenesi seğirdi. Sinirlenmişti evet ama benim kadar olamazdı. Yine ne yaptığını anlamamıştım, galiba onu hiç anlamayacaktım. Bir öyleydi bir böyle. Sanırım renk paletinde bir tek siyah ve beyaz vardı. Kötüydü, canımı yakmaktan çekinmeyecek kadar kötü; iyiydi, canım olacak kadar iyi. Ortası yoktu, griyi kabullenmek istemiyordu benliği.

Başımın dönmesiyle tutunacak bir şey aradım ve elim sandalyeye kaydı. Sandalyenin de düşmesiyle dengemi kaybettim ve aniden yer çekimine meydan okudum, yukarı doğru düşmem genelde kardeşlerim.

Karan'ın kucağında olduğumu fark ettim, bana onaylamaz bir bakış attı ve yavaşça yatağa bıraktı. Sırtım yatakla bütünleşince Karan'a döndü bakışlarım. Belimdeki ve bacaklarımdaki elini çekti. Yastığı düzeltti ve beni belimden tutup biraz daha yukarı çekti. Saçlarımı başımın altından çıkardı ve bir kenarda topladı. İşini o kadar titiz bir şekilde yapıyordu ki şaşırdım. Saçımı okşamaya başlamasıyla ona kötü kötü bakmaya çalıştım.

"Yaptığım şeyden pişman değilim ve yeni saçların da hiç yakışmamış. Eskisinden daha çirkinsin. Ayrıca elin de nasıl ağır haberin yok senin. Seni evcilleştirmem lazım Külkedisi."

"Pişmanlık, insanlara mahsus bir şeydir Karan. Şaşırmadım buna, ayrıca saçlarımı da beğenen beğendi ve eskisinden iyi. Hiç değilse sen dokunmadan önce biraz seviyordum saçlarımı."

Dudakları kıvrıldı ve göz kırptı. "Şimdi daha çok seviyorsundur, Karan etkisi."

"Saat kaç?" Masanın üzerindeki saate bakışları kaydı. Ben de rahat bir nefes aldım. Bu yakınlık ve bakışlarının üzerimde olması iyi değildi.

"Okul dağılmıştır, birazdan Kaan da burada olur. Baygın olduğunu görenler okula yaymıştır bu haberi." Güldüm buna.

"Sancak abime söylerse abim seni öldürür..." Aklıma gelen şeyle gülüşüm dondu. "...yanına promosyon olarak da beni gömer." Bıkkın bir şekilde bakmasıyla rahat bir nefes aldım, bu şu anlama geliyordu: Merak etme Manolya, ben senin yerine de dayak yerim.

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin