PAO Bölüm 9: Mavinin Üzerine Serilen Sarı

7 2 0
                                    

Medya: Shutter Island filminden Dolores ve Teddy.

Şarkı: Ben Cocks - So Cold.

***********************************************************************

Saçlarımdaki dokunuşun ağırlığı, o yarı uykulu halden beni yüzeye çekti. Karanlık odada gözlerim telaşla gezindi ve zihnim, rüyayla gerçeği ayırt etmeye çalışırken, yanı başımdaki silüetin Melih olduğunu fark ettim. İçimdeki ilk ürperti bir süre için güvenle yer değiştirdi. Aklımdan son birkaç saatin hayal meyal anıları geçti: Prensesler, büyülü şato, Karan'ın itirafı, dans... Ve uyanmadan hemen önce kulağıma fısıldadığı o şarkı. Midemde kelebekler uçuştu, umarım açlıktandır yoksa o kelebekleri çiğ çiğ yerim.

Melih'in yüzü gölgede ama ifadesi apaçık ortadaydı: Gizlenemeyen endişe ve mahcubiyet. Elini hızla ittim, gözlerimin kızarıklığını anlamak için aynaya ihtiyaç duymayacak kadar kendimi tanıyordum. Ama o, tepki olarak beni kucağına çekti. Melih'in böyle bir yakınlık göstereceğini hayal bile edemezdim ama hoşuma gitmişti. Hatasını telafi etmeye çalışıyordu ama bu çabasının yönü nerede başlıyor, nerede bitiyordu; kestiremiyordum.

"Ne yapıyorsun sen?" dedim, sert olmak istesem de onu sevdiğimden sadece sitemliydim. Saçlarımı okşamaya devam ederken, aldırmadan cevap verdi: "Kabus görüyordun." Kabus mu? Hayır. Akel'in sesi kabus olamazdı aksine etkilendiğim söylenebilir. Utanç, kaçmamı imkânsız kılıyordu. "Sadece bir rüyaydı..." diye fısıldadım. Fakat Melih yanımda olduğundan bunu düşünmeye ara verdim. "Senin uyandırma yöntemlerini denedim."

"Ben seni böyle kırmazdım." diye mırıldandım. Melih, "Ama çaresiz bırakıyorsun." dedi sonunda. "Bugün aklım çıktı, Derin. Burası Ankara değil; şehir farklı, herkes yabancı. Başına gelebilecekleri düşündükçe deliye döndüm. Zamanında seni kaybettim ama bu defa buna izin veremem. Geri döndüm ama gitmek için değil, kalmak için." Sesi ninni gibiydi belki de yalanlar ninni gibi geliyordu artık. Ne de olsa en huzur veren şey açığa çıkmamış yalanlardı.

"Gideceksin. Herkes gibi sen de gideceksin." Barlas'ın son sözleri dilime kazınmıştı. Azrail'in bu kez misafirliğe değil, kalmaya geldiğini hissetmek korkutucu bir kesinlik taşıyordu. "Hayır," dedi Melih, gözleri kararlılıkla aydınlandı. "Adnan Bey bir teklifte bulunmuştu, bunu düşündüm. Amerika'daki işi iptal ettim. Ailemizin kötü şöhretinden dolayı burada ne kadar yükselirim bilmiyorum ama deniyorum, Derin. Denemek zorundayım."

Bu bir erdem mi yoksa kendini yok etmeye programlanmış bir adamın çırpınışı mı? Yılların emeğini, hayallerini bir çırpıda nasıl silebilirdi? Ve bu yıkımın tam ortasında ben vardım. Kendimi hatasını kabullenmeye çalışan Melih'in karşısında, acımasız bir şekilde eleştirirken buldum. O caddeye gitmek... Pandora'nın kutusunu inatla ve hırsla sonuna kadar açmak demekti. Eğer başıma bir şey gelmiş olsaydı, Melih bunu kaldıramazdı. Ama işte Melih buradaydı; beni korumak için, her şeyi hiçe sayarak. Şimdi soruyorum kendime: Onun bu fedakârlığını taşımaya hazır mıydım?

"Ne yaptın!" diyerek geri çekildim, "Nasıl iptal edersin? Bu senin için önemliydi ağabey! Bu senin hayalin!" Melih başını eğdi, sesi düşük ama kesindi: "Önemli mi?" Gözleri benimkini delip geçti: "Tek varlığımdan daha mı önemli?" Sevgimin ağırlığı altında ezilirken gözyaşımı tutamadım. Bir kez daha, birinin hayalini yerle bir etmiştim. Ve işte o an anladım: Hayal Şövalyesi olmak, hayalleri korumanın ötesinde, kibrini toprağa gömmek demekti.

Melih, gözyaşlarımı yavaşça silerken parmaklarının sıcaklığı yüzümde bir teselli gibi dolaştı. Dudaklarının köşesinde beliren o alaycı gülümseme -tanıdık, kışkırtıcı ve biraz da otoriter- kalbimde çocukluğuma açılan eski bir pencereyi araladı. "Hatırlasana," dedi, sesi bir sırdaşın eğlenceli tonuyla, "Senin ve Su'nun günlüğünü okuduğum o günü."

Perde Arkasındaki Oyun (Düzenlenmekte)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin