Partiler, kovalamacalar, pembe dizilerden fırlamış tekinsiz adamlar, yüzümüze patlayan flaşlar ve bir de... DÜNYACA ÜNLÜ SEVGİLİM.
Kendilerini entrikaların kasıp kavurduğu bu gösterişli dünyada bulan dört genç kızın çılgın hikayesi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
***
2 ay sonra, kızlar Amerika'ya dönmeden bir hafta önce aileleriyle vedalaştılar ve dönmeden önceki son vakitlerini güzel bir tatile ayırmak üzere Muğla'ya doğru yola çıktılar. Deniz, kum ve güneş üçlüsü elbette hepsinin kulağına harika geliyordu ancak oraya gitmelerinin temel sebebi, Miami'ye dönmeden önce kendilerini hazırlamaktı aslında. Nitekim ya çocukların yokluklarıyla karşılaşacaklar ya da varlıklarıyla mücadele etmek zorunda kalacaklardı.
Bikinilerini, güneş kremlerini, şapkalarını, havlularını, şortlarını, eteklerini ve Türkiye'ye getirdikleri eşyalarını da geldikleri gibi odanın bir köşesine yığdılar ve Muğla'nın kasaba gibi havasını içlerine çektiler güzelce. Kalabalığın bu kadar sıcak hissettirmesi, gürültünün fazlasıyla dinlendirici olması ve hepsine cır cır böceklerinin iç gıdıklayıcı bir sesle eşlik etmesi... O kadar güzeldi ki, yavaş yavaş alışmaya başladıkları o rahatsızlık hissinin üstünü kapatmaya yetmişti bunların her biri. Sanki hiçbir şey olmamıştı ve tıpkı eski günlerdeki gibi tatile geldikleri için heyecandan yerlerinde duramıyorlardı.
Akşam üstü olduğu için denizi ertesi sabaha ertelemek zorunda kaldılar ancak kısa bir yürüyüş yapmadan duramadılar tabi ki. Hemen eteklerini, şortlarını altlarına geçirip insanların arasına karıştılar. Her taraf cıvıl cıvıldı. Kaldırım taşları bile başka parlıyordu sanki. Derin'in önerisi üzerine oranın en iyi dondurmacısına girdiler. Çok kalabalık olduğu için oturmaya yer olmadığından direkt dondurma alıp uzaklaştılar oradan. Dondurmalarını bitirdikten sonra ise soluğu lunaparkta aldılar.
Lunapark tıklım tıklımdı ve içinden davetkar çığlıklar geliyordu ancak kızlar bunu başka bir akşama ertelediler. Henüz gelmişlerdi ve ilk akşamdan sakin bir yürüyüş yeterli olurdu; sabah yorgunluktan geç kalkıp günü ziyan etmek istemiyorlardı.
Biraz daha yürüdükten sonra eve döndüler. Çekirdek ve çay eşliğinde kısa bir balkon sohbetinden sonra uyumak üzere kapattılar ışıkları.
