Minik bir bilgilendirme; Kiralık katil diye bahsettiğim kurgu bu değil canolar. Tetikçi diye ayrı bir kurgu gelecek Vurgun'dan sonra.
Bu çift bildiğimiz işkenceci-yardımcı kurgusu yani. Karıştırmayın
İyi okumalar
×
Benjamin
Bratva'nın Ölüm Makinesiyle göz göze gelmek tüylerimi ürpertti. Koyu mavi gözleri yağmurlu havada koyulaşan gökyüzünü andırıyordu. Sanki her an bir şimşek çakacak ve bir felaketi haber verecekti.
Öte yandan karşımdaki adam çok, normaldi? Bahsedildiği gibi deli değildi en azından gördüğüm kadarıyla. Sinir bozucu bir piç derlerdi ona. Her lafından bir gariplik akar illaki sizin canınızı sıkıp, sınarmış.
Gerçi beni görür görmez söylediği ilk şeyin, küçük farelere benziyorsun olması da epey garipti. Ancak normallik beklemediğimden tepki vermedim.
"İyi misiniz?" Diye sordun tekrar. Gözlerim kısa bir an vücudunu süzdü. Yarası yoktu.
"Sen kimsin?" Diye sordu sorumdan bağımsız.
"Benjamin Volkov, efendim." Diye karşılık verdim.
"Bana iyi misin diye sorma küçük fare, ben hep kötüyümdür." Diye cevap verirken küvetteki yerini daha da sağlamlaştırmak ister gibi hareketlendi.
"Yatağınıza götüreyim, orada kötü olun o hâlde." İflah olmaz dobralığım ve sinirim gün yüzüne çıkarken ona uzandım. Kişiliğim sabırlı olmaya oldukça yakındı ancak ısrar tahammül edebildiğim bir şey değildi. Bu yüzden kendimi tutmam zordu.
Söylediğim şey onu eğlendirmiş gibi kahkaha attı. Her defasında azalacak diye düşündüğüm gülme şiddeti sönük bir alevin tekrar alevlenmesi gibi arttı. Dakikalarca sözlerime güldü.
"Seni sevdim," dedi göz yaşlarını silerken. "Yardımcım olmak ister misin?"
Gözlerimi devirdim, alkol kokusunu almıştım zaten ama belli ki kafayı kıracak kadar içmişti. Kolundan tutup küvetten kaldırdım.
"Olmak ister misin?" Diye sordu ısrarla.
"Pakhan'ın yardımcısı olmak için eğitiliyorum." Dedim onu ayağa kaldırmaya çalışırken. Bir doksanlık boyu ve iri bedeniyle çok zordu.
"Mikhail ile konuşurum ne olmuş." Omuz silkerken ayaklandı. Ağırlığı bana verdiğinde devrilmemek için çok zor tuttum kendimi.
"Dikkatli olun, kapı var orada. Hayır orası salona gidiyor oda diğer tarafta." Onu sola yönlendirirken göz ucuyla baktı.
"Evimin karıştırılmasını sevmem." Diye uyardı.
"Seslendiğimde cevap verseydiniz girmezdim. Pakhan başınıza bir şey geldiğini sandı." Diye açıkladım.
"Benim evimde benim sözüm geçer, Pakhan'ın değil küçük fare. Bir dahakine buraya adım atarken iki kere düşün." Ciddi sesine karşılık vermeyi deli gibi istesem de vazgeçio onu odasına soktum. Yatağa oturttuğumda omzumu ovmak zorunda kalmıştım. Ağırlığından canım yanmıştı.
"Kaç yaşındasın?" Diye sordu ben eğilip ayakkabısını çıkarmaya çalışırken.
"On dokuz." Diye yanıtladım onu.
"Yirmi dört yaşındayım." Dedi sormamama rağmen. "On dokuz göstermiyorsun."
Sözlerine anlamsız mırıltılar çıkarırken botlarını çıkarıp eğildiğim yerden kalktım. Üzerini ıslatmıştı ve kıyafetler nemliydi. Değiştirmeliydi.
"Üzerinizi değiştirmeniz lazım." Diyerek ayakkabıları girişe götürdüm. Ancak geldiğimde yerinden kıpırdamamıştı.
"Efendim, üzerinizi değiştirmeniz lazım." Diye tekrar ettim asabım bozulurken. Resmen bebek bakıcılığı yapıyordum.
"Yorgunum, sen değiştir." Diye cevapladığında oflamamak için kendimi çok zor tuttum. Gerçekten bir baş belasıydı.
Dolabına ilerleyip siyah bir tişört ve eşofman altı çıkardım. Geri döndüğümde yatakta uzanmış olsa da gözleri öylece tavana dalmıştı.
Koku olmasa sarhoş olduğunu anlamazdım bile.
Yanına yaklaşıp gömleğine uzandım. Tavandaki gözleri bana kaydığında sadece izledi, yardım etmedi. Gömleğin düğmelerini açıp sırtından iterek kaldırdım onu. Çıplak üstüne tişörtü giydirirken gözlerimi saçlarından ayırmıyordum. Çıplak tenine bakıp rahatsız etmek istemiyordum ki zaten işimin parçası olmadığından ben rahatsızdım.
Pantolonunu da asla ona bakmadan çıkarmaya çalıştığımda sonunda insafa gelmiş olacak ki o giymişti eşofmanı. Kıyafetlerini alıp banyodaki çamaşır makinesine koyarken geri döndüm.
"Kahve ya da yemek ister misiniz?" Diye sordum gitmeye hazırlanırken.
"Kahve." Dedi sadece.
"Nasıl içersiniz?" Diye sordum.
"Karamelli." Tek kelimelik cevabıyla odadan çıkarken gözlerim mutfağı aradı. Amerikan tarzı mutfak olduğundan salonun görüş açısında duruyordu. Kahve makinesine espresso kapsülü koyarken altına bir fincan bıraktım.
Dolaptan süt alıp ısıttım. Kış ayında olduğumuz için sıcak kahve yapacaktım.
Espresso shotun içine sütü ve karamel sosunu koyup karıştırdığımda hazırdı. Fincanı kolundan tutup odaya götürdüğümde Vincent uyuyordu.
Küfrederek bardağı baş ucundaki komodinin üzerine bıraktım. Uykusu varsa neden söylememişti?
Üzerine altındaki yorganı örtüp evden çıktığımda terlediğimden soğuk rüzgar beni üşüttü. Hızla arabaya binip Pakhan'a durum değerlendirmesi yaptığımda oradan gitmeden önce son kez eve baktım.
Umarım onunla bir daha karşılaşmazdık.
Yorum istiyorum ne bu aktifsizlik ya