Bu bölüm bu kitabın kaosuna başlıyoruz
İyi okumalar
×
Benjamin
Vincent kafamın içini öylesine ele geçirmişti ki aklımdaki her düşüncenin ucu bir şekilde ona bağlanıyordu.
Aramızdaki köprüye yeni ve sağlam basamaklar ekliyorduk sanki. Belki hala çok mesafe vardı aramızda ve henüz aşılamazdı ama önemi yoktu. Beş yıl geçip gitmişti bile, önümüzde daha onlarca yıl olabilirdi. Böylece bu köprünün tamamlandığını ve gerçek benliklerimizin birbirlerine rastladığını görebilirdim.
"Mutlu görünüyorsun." Çınar'ın sesiyle bakışlarım elimdeki belgelerden ona döndüğünde anlam veremeyerek baktım.
"Gülmüyorsun, gözlerinin içi de parlamıyor ama öyle hissediyorum." Omuz silkerek gözlerini üzerimde gezdirdi. "Keyfin yerinde."
"Oldukça." Diye karşılık verdim. "Mutluyum."
Cevabım onu rahatlatmış gibi mutlu bir iç çekti. Hemen sonra konuşmaya devam etmek ister gibi elindeki eşyaları bırakıp gözlerimin içine baktı. Konuşmanın ciddiyetini sezmiştim bu yüzden elimdeki kalemi bırakıp arkama yaslanarak bakışlarına karşılık verdim.
"Pakhan bir ev ayarladığını söyledi. Bu hafta taşınmaya başlayacağım." Sesindeki hüzün benim ruhumun sıkıntısı yanında minicikti.
Yalnız hayatıma geri dönüyordum ya da o bana geliyordu.
"Sevindim. Kendi evinin olması hissi güzeldir." Sözlerimdeki soğukluk ona değil kaderimin hatırlatmasınaydı. Daima yalnız kalacaktım belli ki.
Çınar epey üzülmüş gibi görünüyordu. "Teşekkür ederim, Benjamin. Bana o kadar yardımın dokundu ki hakkını ödeyemem." Samimi sözler canımı yakmakla beni mutlu etmek arasında bir yerde asılı kaldı.
"Teşekküre gerek yok." Dedim yerimden kalkarken. İçimdeki hüzün beni sıkıntıya sokuyordu. Yalnız kalacağım yer olan evimde kaldıkça canım sıkılıyordu.
"Benim gitmem gerek, Vincent için bir şeyler ayarlamam gerekiyor." Eşyalarımı toplayarak bulunduğumuz salondan ayrılıp odama girdim. Eşyaları bırakıp üzerimi değiştirerek evden çıktım.
Öyle bir sıkıntı vardı ki içimde sığamıyordum sanki hiçbir yere.
Telefonum çaldığında bakışlarım ekrana kaydı.
"Alo, Lev?" Beklemediğim bir aramaydı ama içimdeki kötü hissi biraz da olsa baskılamıştı.
"Ben, Vincent beni aradı." Dedi sesi uykuluyken. "Bir erkek konuştu ama tam anlamadım. Evindelermiş, gidip baksana."
Yardımcısı olduğum için benden istiyordu biliyordum ama duyduklarım kafamı karıştırmıştı. Kim Vincent'in telefonunu alıyordu ya da Vincent neden bu kadar umursamaz davranıyordu?
"Gidiyorum." Telefonu kapatıp arabaya bindiğimde evine varana dek onu aradım ama kimse dönmedi. Belki dakikalarca hiç durmadan aramıştım ancak saatlerce çalan telefon kimse tarafından açılmamıştı.
Endişe içimi bir ağ gibi sararken eve varır varmaz adımlarım hızlandı. Kendimi arabadan nasıl atıp kapıya kadar yürüdüğümü hatırlamıyordum bile. Yumruğum hızla kapıya çarptığında ardarda vuran elim ağrımaya başladı ancak saniyeler sonra eylemim sonuç verdi. Kapı hızla açıldı ancak karşımdaki Vincent değildi.
Zarif diyebileceğim bedende, benden kısa, kızıl saçlı, mavi gözlü bir çocuk vardı karşımda. Çınar ile hemen hemen aynı boydaydı ancak yaşının ondan bie tık büyük olduğunu anlayabiliyordum. Dağılmış makyajının altından belli oluyordu. Üzerinde tenini çoğunlukla açıkta bırakan bol bir gömlekten başka bir şey yoktu ve bu gömleğe bir bakış atmamla Vincent'e ait olduğunu anlamam saniyelerimi aldı.
"Doğru düzgün kapı çalmayı bilmiyor musun?" Sert sesiyle ona anlamsız bir nefretle bakıp omzuna çarparak içeri girdim. Arkamdan gelen tiz sesin yakınmaları gram umurumda değildi, Vincent'i arıyordum sadece.
Bulduğum yer ise salonun ortasındaki boş şişelerin dibiydi. Gözleri baygın baygın bakıyordu. Sarhoş olduğu belliydi.
"Vincent." Seslenişim transa girmiş bedenini titretti ancak bakışları bana dönmedi.
"Elini kolunu sallaya sallaya giremezsin evimize!" Tiz sesin sözleri canımı sıkmaya başlamıştı.
"Vincent!" Gür sesim yerinde sıçramasına sebep olduğunda nihayet bakışları bana döndü.
"Ne işin var burada?" Bozuk cümlesi bir anlam kazandığında sebepsizce içimde bir kırgınlık hissettim ancak görmezden gelmeye çalıştım.
"Lev'i aramış, bir şeyler demiş. Endişelenip geldim. İyi misin?" Sözlerimi anladığını biliyordum ama tek kelime etmedi.
"Pizza istemiştik getirdin mi?" Sesin sahibine hızla döndüm çünkü belli ki Vincent tek kelime etmeyecekti.
"Sana oradan bakınca kurye gibi mi göründüm?" Diye sordum sertçe.
Sanki yılların öfkesi beni ele geçiriyordu. Tam hayatım düzeldi artık yalnız değilim dediğim noktada hayatıma giren ilk arkadaşım taşınıyordu. Patronum ilk kez beni insan yerine koyup dertleşiyordu. Daha dün akşam mesajlarında iyi ki varsın diyordu ama ertesi gün geldiğim yerde yüzüme bile bakmıyordu. Nasıl sakin kalabilirdim?
"Sakin mi olsan biraz?" Kızıl saçlı öfkeyle bana bakarken Vincent'e yaklaşıp kollarını boynuna dolayarak kucağına oturdu. "Yardımcısıymışsın, işin istediğimizi yapmak değil mi?"
Gözlerim pozisyonların kaydığında daha iki gün önce aynı yerde olduğumu hatırladım. Beni saran kollar şimdi kucağındaki bedeni kavradığında bedenim titriyordu.
"Vincent kendine gelmen gerek. Bu kadar içemezsin, Pakhan-" sözlerimi bölen şey kızılın kahkahasıydı.
Ve onun kahkahasına eşlik eden Vincent'in sırıtışı.
"Bebek bakıcın olduğunu bilmiyordum." Bana dönmeyen mavi gözlü çocuk Vincent ile alayla konuştuğunda gözlerim ona kaydı.
İstemsiz bir beklentiye girdim. Çenesini kapatmasını söyleyebilirdi ya da başka bir şey çünkü kendimi çok zor tutuyordum. Nasıl böyle şımarık olabilirdi?
"Benjamin sever böyle rollere girmeyi." Vincent alayla konuştuğunda sözleri öyle bir balyoz etkisi yarattı ki yerimde sallanacaktım neredeyse. Ağzından çıkanları kulağı duyuyor muydu?
Kızıl bedenin attığı kahkahaya tahammül edemeyerek evden bir hışımla ayrıldığımda istediğim tek şey bu rüyaysa eğer bir an önce bitmesiydi.