Benjamin
"Evim evim, güzel evim."
Evde boş boş otururken duyduğum kapı sesiyle koşarak gidip açtığımda gördüğüm kişi Vincent oldu ve bağırışı acı doluydu.
"Ve küçük farem." Kolundan tutan kişilerin ellerini silkeleyerek üzerinden atıp resmen kendini üzerime bıraktı. "Özlemişim seni."
Göz devirmemek için kendimi çok zor tutarak onu taşımaya çalıştım ancak çok ağırdı. Dışarıdakiler bana yardım ettiğinde onu yatağına yatırmayı başardım.
"Bir şeye ihtiyacınız var mı?" Diye sordular. Olmadığını söyleyerek onları yolladığımda gözlerim Vincent'e kaydı.
Gözleri kapalıydı. Uykusu mu vardı? O hâlde dinlenene dek onu rahat bırakıp yemek yapmaya gidebilirdim. Adımlarım çıkışa yöneldiğinde bileğimden tutulmamla yatan bedene çevirdim gözlerimi.
"Nereye?" Diye sordu gözleri hâlâ kapalıyken. Göz altındaki torbalardan belliydi uyku problemi çektiği. İlaç kullanıyor muydu acaba?
"Yemek yapmaya." Diye yanıtladım onu. "Aç mısınız?" Belki de onu uyanık tutup yemek yedirip öyle uyutmalıydım?
"Açım." Sanki az önce zorlukla yürüyen o değilmiş gibi bir çırpıda yataktan kalktığında şaşkınlıkla ona baktım.
"Ne yapıyorsunuz?" Diye sorarken onu süzüyordum. Nereden yaralanmıştı? Aslında büyük bir yarası yok muydu?
"Mutfağa geliyorum, hadi." Önümden geçip mutfağa gittiğinde anlam veremeyerek peşinden gittim. Vincent gerçekten ne yapacağını asla bilemeyeceğiniz türden biriydi. Daha iki saniye önce uyumak için can atıyor gibiyken şimdi sanki saatlerce uyumuş gibi enerjikti.
"Ne yemek istersiniz?" Diye sordum. Mutfağın önündeki sandalyelerden birine oturmuş tezgahın üzerindeki meyve sepetine bakıyordu.
"Fark etmez." Dedi eline bir elma alırken. "Sadece acı olmasın, acı sevmem."
Onu onaylarcasına kafamı sallayıp hızla buzdolabına yöneldim. İçerisi ağzına kadar doluydu. Belli ki her seferinde o yokken biri gelip toparlıyor ve alışverişini yapıyordu.
"Ne yapacaksın?" Diye sordu ağzı doluyken.
"Lapa, beef stroganoff ve vinegret salatası." Diye açıklarken malzemeleri çıkarıyordum. Uzun soluklu yemekler yapmak istemesem de en doyurucu besinler bunlardı. İyileşmesi için bu tür şeyleri yapmam gerekiyordu öbür türlü basit yiyecekler ona gereken mineral ve vitaminleri veremeyeceği gibi alması gereken karbonhidrat-yağ-protein dengesini de sağlayamazdı.
"Vayy, iştahım açıldı." Elmayı yerken gözleri parlayarak konuştu.
"İsterseniz salonda dinlenin. Yapmam biraz sürer boşuna beklemeyin." İşin aslı dibimde olup sinirimi bozmasındansa yalnız kalmayı tercih ederdim.
"Gerek yok." Dedi hayallerimi suya düşürerek. Yine de bir şey diyemeden yemek için hazırlanmaya başladım.
Bir tencereye sıvı yağ döküp altını yakarken önümdeki dana etini jülyen doğramaya başladım.
"Benden zerre hoşlanmıyorsun değil mi küçük fare?" Ani sorusuyla irkilerek ona baksam da sonra sakince önüme döndüm.
Duygularımı saklama konusunda hiç iyi olamamıştım. En büyük eksiğim de buydu belki de. Memnuniyetsizliğim bir kilometre öteden bile anlaşılabilirdi. Aslında Vincent ile kişisel problemim yoktu, işimin bir parçasıydı hizmet etmek. Ancak Pakhan konusunda hassastım. Bir aile yakınımmış manevi bir abimmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Beni kurtarmış hayatımı düzene sokmama yardım etmişti. Bu yüzden bana verilen görevi eksiksiz yerine getirerek taktirini kazanmaya çalışıyordum. Vincent ile geçirdiğim zaman o alacağım, 'aferin'den uzaklaştırıyordu beni sanki. Rol modelim ve abimmiş gibi gördüğüm Pakhan'ın yanında olmadığım her an hayatın içindeki o öksüz çocuğa dönüşüyordum sanki.