Vincent uyandığında yatakta tek başınaydı.
Dağınık çarşaflar altından çıplak bedenini zorlukla sürüyerek çıkardığında sevişmiş oldukları gerçeği hala uçuk bir haber gibiydi bu yüzden Benjamin'i görene kadar emin olacak gibi değildi.
İç çamaşırını ve pantolonunu giyip odadan çıktığında banyoya baktı ama boştu. Mutfakta olduğunu düşünerek ilerledi ama mutfakta boştu.
Anlam veremeyerek etrafını öylece izlerken belki de markete gitmiş olabileceğini düşünerek beklemeye karar verdi.
Hevesle, merakla, keyifle bekledi ancak saatler boyu hüküm süren sessizlikte tek bir kapı sesi duyulmadı.
Vincent, ancak o zaman Benjamin'in gitme ihtimalini düşünebildi. Tüm evde Moy'u aradı ama bulamadı ancak o zaman terk edildiğini anladı.
Ne olursa olsun Benjamin Moy'u hiç almamıştı yanında çünkü hep eve, ona dönmüştü ancak şimdi ikisi de yoktu.
Vincent onu defalarca arasa da bir dönüş alamadı. Zihni durmadan mantık aramaya çalışsa da bulamadı.
Ta ki aklına düşen cümleleri anımsayana dek.
"Senden bıktım."
"Bıktım bu saçmalıklardan, anlayışlı olan taraf olmaktan, her boku görebilmene rağmen bana inatla kör olmandan."
"Artık senin bakıcın olmak istemiyorum. Seninle ilgili şeylere tahammül edemiyorum, senden nefret ediyorum ve bu öyle bir nefret ki Vincent, Tanrı şahit bu nefret var olduğu müddetçe sen bir kez bile mutlu hissedemeyeceksin."
Bunu demişti Benjamin ona, nefretle haykırmıştı düşüncelerini.
"Neyi anlamam gerek?" Diye sorduğunu anımsadı. Gerçekten merak ettiği bir soru olsa da cevap, dudaklara hipnotize olmaktan daha sonra geliyordu.
"Bunu sana söylemeyeceğim, hissettireceğim. Tek bir kelime bile etmeden anlatacağım sana beni. Ve sen en derinden hissedeceksin bunu."
Vincent duraksadı.
Kendini yapayalnız, görmezden gelinmiş, tam iyiye gidecekken her şeyin tepetaklak olmasıyla yüzleşmiş gibi hissediyordu.
Terk edilmişti ve Vincent bunu derinden hissediyordu.
×
Mikhail kendini işe vererek toparlamaya çalışıyordu.
Öğrendiği gerçeklerin ağırlığı ve Çınar'ın terk edişiyle kendini hüzünlü bir kapana kısılmış gibi hissediyordu. Ne yapsa fayda etmiyordu, kendini kaybetmişti.
Her şeyi düzeltmek istiyordu ama hepsi darmadağın olmaya fazla müsaitken onun isteklerinin bir önemi kalmıyordu.
Önündeki belge yığınına bakarken aniden açılan kapı ile irkilerek oraya döndü.
Karşısında dağılmış bir Benjamin görmeyi beklemiyordu. Gözlerindeki o deli bakış, beyazlıklarını kızıla boyayan göz yaşları açıkça delirmiş gibi görünmesine sebep oluyordu.
"Ben-"
"İstifa ediyorum."
Aynı anda konuştular ancak Mikhail şaşkınlık ve biraz da beklenmedik bir cevapla karşılaşmış gibi duraksadı.
Bir şey diyemedi ama tişörtten görünen boynundaki izler, gözyaşları ve istifası biraraya geldiğinde anlaması zor olmamıştı.
Tarih tekerrürden ibaret derlerdi, Mikhail bu sözü ilk kez bu anda doğru buluyordu.
Bu cümleyi en değerlilerinden duymuştu.
İlk defa aşık olduğu insan istemişti bunu hayalini gerçekleşirmek için.
Şimdide kardeşi gibi gördüğü adam istiyordu yorgunlukla.
"Benjamin-" cümlesini tamamlayamadan bir silah çıkardı Benjamin belinden.
Şakaklarına dayadığı silahın tetiğinde duruyordu parmağı, "Gitmek istiyorum, istifa ediyorum." Dedi tekrar.
Kabul etsin istiyordu. Ne kadar istekli ve çaresiz olduğunu görsün istiyordu. Artık tükeniyordu ama gizlemiyordu da. Mikhail'e göstermek istiyordu ki onu azat etsin.
"Her yolu denedim," dedi gözyaşları yanaklarından akarken ve silahı hala şakaklarına tutuyorken. "Her şeyi yaşadım ama artık olmuyor. Dayanamıyorum, nefes alamıyorum ve kimse görmüyor. Kimse görmüyor beni."
Sinirli bir adamdan çok kırgın bir çocuğa benziyordu Benjamin. Mikhail bu yıkılmış oğlana yaklaşırken sessizdi, zehrini akıtsın diye izin verdi ona.
"Yaşamak istiyorum, mutlu olmak istiyorum, dostlarım olsun istiyorum, aşık olmak istiyorum. Sadece acıdan mı ibaret hayat? Neden ben sadece acı çekiyorum?"
Mikhail elini silaha uzatıp ondan alırken aynı saniye kollarını omuzlarına sararak sarıldı ona, Benjamin'in de onu teselli ettiği gibi.
"Çok cefa çektin," dedi ağlayan bedenin saçlarını okşarken. "En çok sen mutlu olmayı hak ediyorsun, aşık olmak yaşamak senin hakkın. Başta ben olmak üzere kimse senden bunun aksini isteyemez.
Kimse senden bunları alamaz, Benjamin. Yok ederim karşında duran herkesi, bu Vincent olsa bile."
Mikhail bu patlama anını bekliyordu. Uzun zamandır bekliyordu hem de. Ancak bu kadar geç olabileceğini düşünmemişti. Umutlanmıştı biraz da, geç olması gelmeyeceğini düşündürmüştü ama korktuğu başına gelmişti işte.
Vincent Benjamin'i yardımcı olarak istediğinde bir şeyler için çaba gösterdiği ilk sefer olduğundan Mikhail bunun onun için bir hedef olabileceğini düşünmüştü.
Benjamin istikrarlı bir adamdı. Onu Vincent'e gönderirken içindeki iyiliğin Vincent'i etkileyeceğini düşünmüştü. Benjamin zekiydi, merhametli ve fedakardı.
Vincent bunları hak etmek için kendindeki bozuklukları düzeltebilirdi belki de ama görünen o ki Benjamin'i bile yormuştu da kendi düzelmemişti.
"Dört yılımı ondan uzakta, bitireceğim. Sonra Bratva'ya bir daha adım atmayacağım." Dedi Benjamin dakikalar sonra. Bu şefkatli dokunuşlar kalbindeki yaraları sarmıştı, artık daha iyiydi.
"Dört yılı doldurmana gerek yok, istediğin zaman gidebilirsin Benjamin. Zaten yeterince şey yaptın." Mikhail kendisi bir köşede yıkılırken Benjamin'in her şeyle kendi uğraştığını biliyordu. Bu bile yeterliydi onun için.
"Buradan içimde borç duygusuyla ayrılmak istemiyorum. Buradan tek bir şey yanımda götürmek istemiyorum." Dedi kararlılıkla Benjamin. "Dört yılımı doldurup burayla ilişkimi tamamen keseceğim."
Mikhail bir şey diyemedi. Bu onun hakkıydı bu yüzden sadece onu onaylayabildi.
Böylece Benjamin gölgelerle tanışmaya o günlerde başladı.
Vincent'in tavsiyesini rehber edindi.
'Gizlenmem istiyorsan gizlendiğin şeyin yakınında ol ama bunu fark ettirme.' Demişti bir kere operasyonda.
Vincent sonraki bir yıl boyunca Benjamin'i evinde beklerken Benjamin, Vincent'in evinde kalıyordu.
Ve oraya bakmak bir kez bile Vincent'in aklına gelmemişti.
Ulan benjoo
Düşüyorum sana çok fena