Benjamin
Yeni yıl gelip geçmişti. Zaman nedense son yıllarda o kadar hızlı geçiyordu ki sanki göz açıp kapayıncaya dek yıllar birbirini kovalıyordu. Hayatımda keskin değişiklikler yoktu. Sadece kendimi biraz geliştirmiştim o kadar.
Lev'den bana silah kullanmayı ögretmesi için bir öğretmen bulmasını istemiştim. Bulduğu öğretmenle aylardır pratik yapıyordum ama pek yetenekli olduğum söylenemezdi. Berbat olduğum söylenemezdi ama silahı hedefe odaklamak zordu, kesinlikle yaralamaktan öteye geçemiyordum. Lev belki de yeteneğimin olmadığını kabullenip dövüş işini düşünmemi önermişti. Söylediğini dinleyerek bir forma girme diyetine başlamıştım. Spor hayatımda artık eskisinden daha çok yer ediniyordu ama beni forma sokmaya başlamıştı.
Bir yardımcı olarak görevlerim konusunda öğrenme aşamasında olsam da mutfakta yeteneğimi geliştirmiştim. Kendi ülkemin mutfağı ve Türkiye mutfağının hemen hemen tamamına hakimdim artık. Durmadan yeni tatlar deniyor ek olarak bazı tarifleri birbirine karıştırarak lezzetli tatlar yakalıyordum. Kesinlikle stres atma konusunda çok işe yarıyordu.
Moy bu süreçte bana dostluk ediyordu. En son gittiğimiz veteriner randevusunda durumunun gayet iyi olduğunu öğrenmiştik. Kilosu ve boyu gayet iyiydi. Sokakta geçirdiği o korkunç zamanlar artık ona çok uzaktı. Eve doldurduğum eşyaları ve oyuncaklarıyla mutluydu. Ara ara minnetini göstermek için kendisini sevdiriyor ve yanıma gelip uyuyordu. Ancak şımarmamam için hep yapmıyordu.
Yeni yıla girişim güzel olmuştu. Bu sefer bir farklılık yapmış ve İstanbul'a giderek Ayasofya'yı ziyaret etmiştim. Her bir parçası ilgi çekiciydi ve kameramla her detayı kaydetmiştim. Kesinlikle ikinci kez gitmeyi düşündüğüm yerlerin başındaydı.
"Ne düşünüyorsun?" Lev'in sesiyle ona döndüm. Birlikte yemek yiyorduk, aniden gelmiş ve evime taşınmamı kutlamak için bir şişe şarapla yemek yemeyi teklif etmişti. Hayır diyememiştim ancak bunun bir bahane olduğunu düşünüyordum. Taşınalı iki yılı geçmişken yeni gelmesi evinde problem olabileceğini düşündürmüştü bana ama tahminimi kendime saklamayı tercih ederek içeri almıştım onu. Şimdi salonumda oturmus peynir ve mezelerle şarap içiyor biraz da sohbet ediyorduk.
"Hiç," dalgınlığımdan sıyrılarak ona baktım. "Aslında sana bir şey sormak istiyorum ama istemezsen cevap vermek zorunda değilsin."
Lev kaşlarını şaşkınlıkla çatsa da, "Söyle." Dedi.
Gözlerimle parmağındaki alyansı gösterip, "Evli misin?" Diye sordum. Lev'i yıllardır ara ara görürdüm, yüzük onu gördüğümden beri parmağındaydı. Eğlenceli ve nazik biriydi bu yüzden evliliği hakkında ister istemez merak duygum fazlaydı. Bu dünyadaki çoğu kişi aşkın zayıflık olduğuna inanırdı ancak Lev belli ki öyle düşünmüyordu ve hatta evlenmeyi seçecek kadar cesurdu.
"Evet, güzeller güzeli bir karım var." Gözleri parmağındaki alyansa kaydığında gülümsedi.
"Hikayenizi anlatır mısın?" Diye sordum. "Merak ettim." Açıkçası sohbet etmek istiyordum ama benim hayatımda garip ya da anlatmaya değer şeyler yoktu. Kısa hikayemi Lev zaten biliyordu dolayısıyla bu gece konuşması gereken de oydu.
"Adı Maria." Derken keyfi yerine gelmiş gibi gözleri parlayarak bana döndü. "Onunla askerken revirde tanışmıştım, hemşireydi. Ağır yaralandığımdan aylarca onunla revirde kalmak zorundaydım. Sohbeti hoş bir kızdı, utangaç ama lafını sakınmayan bir tipti. E tabii çekti dikkatimi hemen. İyileştikten sonra bile yanına gitmek için bahaneler uyduruyordum.
Ufak tefek biri ama koca bir adamı süründürme konusunda bir usta! Hiç vicdanlı davranmadı bana. Ona olan ilgimi benden önce fark edip parmağında oynattı ama sevmiştim bir kere bırakmadım peşini. Askerlik bittikten sonra görüşmeye devam ettik. Güzel meleğim ona evlilik teklifi ettiğimde çok heyecanlanmıştı.